Meditasyon, Latinçe meditatio (üzerinde düşünmek, çalışmak) kelimesinden türetilmiş “aralıksız ve kapsamlı düşünce, derinlemesine düşünme… adanmış dini tefekkür ya da manevi içebakış” olarak tanımlanmaktadır. Genel bir terim olarak meditasyon, dilbilimsel olarak tüm bilinçli ve yönlendirilmiş zihinsel faaliyetleri ifade eder. Tedavi edici ya da manevi uygulamadaki farklı meditasyon çeşitleri, farkındalığa ve bununla bağlantılı günlük yaşamdaki zindeliğe ulaşmayı bilimsel olarak kanıtlanmıştır.
Pozitif Psikoloji Ansiklopedisine göre, “Meditasyon, belirli bir şekilden bağımsız olarak, meditasyon sonrası farkındalığa yol açması ile ilişkilendirilir.” Meditasyon birçok şekilde ve birçok amaç için yapılabilir. Bazıları için bu, huzur veren bir dinlenme ve stres atma aracı, düşüncelerini yavaşlatmanın bir yoludur. Diğerleri, bir fikri yoğun düşünerek ya da dikkatlerini Allah’a ya da başka bir şeye odaklayarak meditasyon yaparlar.
Bazı Müslümanlar, “meditasyon” kelimesi konusunda anlaşılır bir biçimde tereddütlü ya da şüphecidir çünkü çok farklı meditasyon türleri bulunmaktadır; bazıları İslam’la çelişen dini inanç ve uygulamalarla özellikle ilişkilendirilmiştir. Bununla birlikte meselenin aslı şudur; bizim dürüst atalarımız, kelimenin tamamen dilbilimsel anlamında çeşitli meditasyon biçimlerini uyguladılar ve bu meditasyonlar aracılığıyla gelişmiş manevi haller elde ettiler; ibadet, dua ve yadetme amellerini geliştirdiler. Onların uygulamalarını yeniden canlandırmanın anahtarı, meditasyonu nasıl kavramlaştırdıklarını yakından incelemek ve İslami inanç, ibadet, etik ve görgü kuralları çerçevesinde uygulamalarını taklit etmeye çalışmaktır. İslami geleneğe dayandığımız sürece, psikoloji ve farkındalık uygulayıcılarının modern kavrayışlarını bile bünyemize katabiliriz. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in (s.a.v.) buyurduğu gibi, “Hikmet, mü'minin kaybettiği malıdır. Onu nerede bulursa alır”
Klasik dönemde Kur'an-ı Kerim’in okunması için akustiği geliştirmek ve desteklemek üzere mimarlık bilimi kullanılmışken, namaz (salah) modern zamanlarda ses donanımları ile geliştirilmiş ve desteklenmiştir. Bunlardan hiçbiri İslami inanç, ibadet ya da ahlakı değiştirmek için hiçbir şey yapmadıklarından ayıplanası dini yenilikler (bid’ah) değildir. Benzer bir şekilde, farkındalık içindeki modern kavrayışlar ve özellikle farkındalık alıştırmaları, ibadeti ve maneviyatı geliştirmek için yararlı araçlar olabilir.
İbn Kayyim El Cevziyye, İslam'daki “meditasyon” un birçok anlamının en iyi ve en özlü açıklamalardan birini sunmuştur. Ahiret için hazırlıklarımızın ayrılmaz bir parçasının, tefekkür etmek (tefekkür), tahattur etmek (tahattur), tetkik etmek (nathr), düşünceye dalmak (teamül), derin düşünmek (i’tibar), tedebbür etmek (tedebbür) ve istibsâr etmek (istibsâr) olduğunu ifade eder. Bu kelimelerin her biri, meditasyon biçimleri olarak düşünülebilen zihinsel faaliyetin farklı ince ayrıntılarını temsil eder. Bunların arasında dikkate değer, çakışan anlamlar bulunmaktadır fakat aynı zamanda ince farklılıklar da vardır. İbn Kayyim El Cevziyye şöyle devam eder:
Buna, ‘tefekkür’ denir çünkü içinde düşüncenin ve o esnada istihsalinin kullanımı vardır. Buna ‘tahattur’ denir çünkü akıl dağıldıktan ya da ondan yoksun olduktan sonra dikkate alınması gereken bilginin cezp edilmesidir… Buna ‘ta’amul’ denir çünkü kişinin kalbinde belirgin ve açık olana kadar tekrar tekrar tetkik etmesidir. Buna ‘i’tibar’ – ibret alma – denir çünkü kişi başka bir yerde tatbik etmek üzere bir ibret alır. Buna ‘tedebbür’ denir çünkü meselelerin semerelerini, nihayetlerini ve sonuçlarını tetkik eder ve onlar üzerinde müzakere eder.
İslami meditasyonun bütün bu türleri, kalbi kötü duygulardan ve aklı kötü düşüncelerden arındırmak amacıyla Allah'ın bir şekilde hatırlanması ya da farkındalığını içermektedir. Her insan ruhu, farkındalık ile cilalanmış ya da gaflet ile donuklaşmış bir ayna gibidir. İmam Gazzâlî şöyle yazmaktadır:
Kalb, şu müessir vasıfların ihâta ettiği bir ayna gibidir. Bu eserler sıra ile kalbe uğrarlar. Yukarda anlattığımız iyi hasletler kalbe uğrarsa, kalb aynasının cilâsını, nûr ve parlaklığını arttırır. Hakkın cilâları orada parlamağa, dînde matlûb olan umurun gerçekleri orada keşfolmağa başlar.
Tahattur etmeyi geliştirerek ve çeşitli zihinsel alıştırmalar ve faaliyetler vasıtasıyla Allah’ın murakabe halini iktisap ederek, kalplerimizi etkili bir şekilde “cilalarız” ve Allah’ın bizi tevakkuf etmek için yarattığı saf manevi hal olan ruhun erdemli tabiatının (al-nafs al- rabbaniyyah) perdesini kaldırırız. Ebu'd-Derda (r.a.) şöyle söylemektedir: “Her şeyin bir cilâsı vardır; kalplerin cilâsı da Yüce Allah’ı zikretmektir.” İbn Kayyim El Cevziyye şöyle yazmaktadır:
Kalb iki şey ile lekelenir: gaflet (gaflet) ve günah. Ve iki şey ile cilalanır: Allah’ın bağışlayıcılığının peşinde koşmak ve Allah’ı zikretmek.
Örneğin, Allah’ın lütufları üzerine tefekkür edilmesi, kalpte minnettarlık yaratan ve nankörlüğü ondan dışarı atan mükemmel bir ibadet ameli ve zihinsel faaliyettir (meditasyon). Ömer ibn Abdül Aziz şöyle sözlemektedir: “Allâh'ı zikrederek sohbet etmek çok güzeldir. Allâh'ın nîmetleri üzerinde tefekkür ise, ibadetlerin en fazîletlilerindendir.” Allah’ı yüksek sesle zikretmek şüphesiz bir erdemdir fakat bize lütfedilenleri düşünmek daha iyidir çünkü bu muhakkak mânen olur; iyi kelimeler olsalar bile, konuştuğumuz işitilebilir kelimelerin her zaman tam olarak farkında değiliz.
Buna ilaveten, Ahiret hakkında dengeli ve bilgili bir tutumda düşünmek, olumlu psikolojik sonuçlara, kişinin dünyadaki yeri ile yetinmesine ve maddeciliği reddedişine yol açmalıdır. Ebû Süleymân Dârânî şöyle söylemektedir:
Dünya üzerinde düşünce, Ahiret üzerindeki bir peçe ve insanlar için bir cezadır. Ahiret üzerine düşünce, kalpte hikmeti ve ömürü istihsal eder. Kim dünyaya koruyucusu olarak bakarsa onun hezeyanlarını kabul etmeye gelecektir.
Diğer yandan dünyayı ve onun hoşnutsuzluklarını, gerekli olandan daha sık düşünmek mutsuzluğa ve saf olmayan bir kalbe yol açacaktır.
Bir kişi, aynı anda hem Allah'ı hem de dünyayı düşünemez; ya o ya diğeridir. Dünya üzerine çok fazla gereksiz düşünce, özellikle iyi ameller yapmamız için bizi teşvik eden Allah umudunu ve günahlardan sakınmak için bizi zorlayan Allah korkusunu azaltarak genel farkındalığımızı zayıflatır. Nasrâbâdî şöyle söylemektedir: “Ümit hali insanı ibadet ve taat yapmaya sevkeder. Korku hali de, insanı günah işlemekten uzaklaştırır ve murakebe hali ise insanı hakikate giden yollara yöneltir.” Bu duruma göre, O'nun varlığının farkındalığını arttırmanın, O’nun nimetlerine şükretmenin bir yolu olarak ve gelecek yaşama hazırlanmak için her gün Allah’ı zikretmek ve ahiret üzerine tefekkür etmek için sessiz bir zaman yaratmalıyız.
“Tahattur Etme” (zikir) olarak adlandırılmış Kur'an-ı Kerim’in kendisini okumak en güçlü ve faydalı meditasyon şeklidir, Allah’ın dediği gibi, “Bu bir mübarek kitaptır ki onu sana, insanlar âyetleri üzerinde iyice düşünsünler, akıl iz‘an sahipleri ondan dersler, öğütler alsınlar diye indirdik.”
İmam Gazzâlî, günlük dört manevi uygulama ile meşgul olmamızı tavsiye etmektedir (al-watha’if al- arba’ah): dua (dua), zikir (zikir), Kur'an-ı Kerim okuma (kıraat) ve derin düşünme (fikr). Bu ibadet amellerindeki çeşitlilik, aynı zamanda kalbi ve aklı farklı ve mütemmim yollarla beslerken ibadet eden bir kişiyi tek bir amel ederek çok sıkılmasını önleyecektir. Dengeli bir perhizin beslenme için farklı besin gruplarına dayandığı gibi, dengeli bir manevi hayat, tam maişet için farklı ibadet ve meditasyon faaliyetlerine bağlıdır.
İmam Gazzâlî tarafından tanımlanan manevi uygulamalardan biri, modern farkındalık uygulamalarına oldukça benzer, ancak İslami bir teolojik dünya görüşü içinde. Onun için bu, sadece başka bir zikir şekli idi. İbadet eden kişi, inzivaya çekilmeli, kalbini tüm kaygılardan temizlemeli ve “düşüncelerini ne Kur'an-ı Kerim okuma ile ne açıklamaları üzerine düşünüp taşınmak ile ne hadis kitapları ile ne de başka herhangi bir şeyle dağıtmamalıdır; daha ziyade Yüce Allah'ın yanında aklına hiçbir düşünceyi sokmamaya gayret eder.” İbadet eden kişi, bunu “kalbin mevcudiyetini” “kalbi zikirde gayretli hale gelene” kadar aşılamak için yapar. Sonuç olarak, İmam Gazzâlî şöyle devam ediyor:
Eğer niyeti hakiki ise, kaygıları tertibe girer ve gayreti gelişir, o zaman sahte arzulara çekilmeyecek ve dünya ile ilgili boş düşüncelerle meşgul olmayacaktır. Hakikatin aslı, kalbinde parlayacaktır.
İslami meditasyonun her şeklinin yeri ve görevi vardır ve çoğu zaman birbirleriyle örtüşür ve harmanlanır. Tartışıldığı gibi dikkatli bir öz farkındalık elde etmek amaçlarıyla, sükuti inziva içinde manevi yaşantımızı, zihinsel ve duygusal hallerimizin (“kavramsal çerçeveler”) gerçeklikleri bizim için belirgin hale gelene kadar sürekli olarak incelemek ve gözlemlemek için manevi düşünceye dalma (ta’amul) ameli ile ilgileniyoruz. Bu, manevi hallerimizin farkındalığını geliştirmek için ve düşüncelerimizin, biz ne olduğunu bile bilmeden önce düşünceler silsilesinden uzaklaştırılmış olmasından daha ziyade en başlangıçta fokurdayarak ortaya çıktığını fark etmek için özel bir yöntemdir.
İçimizde neler olduğu konusunda daha bilinçli olmak için düşüncelerimizin, aşamalardan amellere nasıl ilerlediğini anlamamız gerekiyor. Celâleddîn Süyûtî’ye göre, bir düşüncenin ilk aşaması hâcis’tir; bir kişi bunu düşünmeden önce gelip ve giden ani ve geçici bir düşünce. Orada olduğunu bile fark etmeyebiliriz. İkinci aşama, hatır’dır; dikkat ve önem verdiğimiz bir düşünce. Bu mertebede, bu düşünceler silsilesini devam ettirmek ya da görmezden gelmek için bir seçeneğimiz bulunmaktadır. Üçüncü aşamada nefs ile ilgili hadisler vardır; iç sesimiz ya da düşünceyi kovladığımız ve ciddi anlamda ona uygun davrandığımızdan dolayı ‘benliğimiz ile konuşma’. Son aşamalar ise, al-ham ve azim’dir; düşünceyi amele bağlama kararı ve azmi. Elbette düşünceler iyi olduğunda, onların peşinden gidebilmeliyiz ve gitmeliyiz. Sorun, kötü düşüncelerden kaynaklanır. Özellikle zaman zaman çok güçlü ve baskın olduklarında onları yadsımayı nasıl öğrenebiliriz?
Bu bağlamda farkındalık alıştırması, düşünceleri bastırmak ile ilgili değil, fakat daha ziyade sırf onların farkında olmak ve onların geçmesine izin vermeyi öğrenmekle ilgilidir. Düşüncelerimiz ile alakalı daha haberdar hale gelmemizle, kendimiz ve düşüncelerimiz arasında bir mesafe algılamaya başlarız. Kendimizi düşüncelerimizden ayırır ve kimliksizleştiririz; iredemiz dışındaki düşünceler, sadece “hadiseler” dir (hadise) ve mutlaka kim olduğumuzu yansıtmaz. Baştaki düşünceler (al-hajis), istemeden nefsten kaynaklanabilir. Allah’ın buyurduğu gibi, “İnsanı biz yarattık ve elbette içinden geçenleri biliriz…” Düşünceler, ayrıca bir dış kaynaktan da kaynaklanır, bir şeytan ya da bir meleğin fısıltıları (vesvese). Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
Şüphesiz, Âdemoğluna Şeytan da Melek de yaklaşır. Şeytanın yaklaşması kötülüğe götürmek ve hakkı yalanlamaktır. Meleğin yaklaşması ise hayra götürmek ve hakkı doğrultmaktır. Kim vicdanında, kalbinde hayra yönelmeyi bulursa, bunun Allah'tan olduğunu bilsin ve hamd etsin. Kim de içinde diğerini (şeytanın vesvesesini) bulursa, taşlanmış ve kovulmuş şeytandan Allah'a sığınsın.
Sonra, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) ayeti şöyle okumaktadır: “Şeytan içinize yoksulluk korkusu düşürür ve çirkin şeyler yapmanızı emreder. Allah ise kendinden bir bağışlama ve lutuf sözü vermektedir. Allah her şeyi kuşatmakta ve her şeyi bilmektedir.” İster istemsiz olarak bilinçaltının kendisinden ister haricen meleksel ve şeytani tekliflerden olsun, düşüncelerin nereden kaynaklandığı önemli değildir; farkındalık, bizim ve düşünceler arasındaki alanı ortaya çıkar çıkmaz ve ihtiyari, bilinçli düşüncelere dönmeden önce daha iyi algılamamızı öğretir.
Kötü düşüncelere sahip olduğumuz için kötü insanlar değiliz; ne kadar dürüst olduğumuz önemli değil, hepimiziz kötü düşünceleri vardır. Kötü düşünceler deneyimlediğimiz için suçluluk duygusu yüklenmemiz kötü ve bize zararlıdır. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz ki Allah, eyleme dönüştürmedikleri ve seslendirmedikleri sürece içlerine doğan kötü düşüncelerden ötürü ümmetimi sorgulamaktan muaf tutmuştur.” Düşüncelerimizden sadece, bilinçli olarak onlara göre hareket etmeyi seçersek sorumlu tutuluyoruz. Düşüncelerimizi daha bilinçli hale getirmek için kendimizi eğitirek kendimiz ve düşüncelerimiz arasında biraz alan sağlarız ve böylece doğru tepki vermek, kötü olanı görmezden gelmek ve iyi olanı kovalamak için zamanımız olur.
Şeytan ya da egonuzdan gelen kötü düşünceleri, nihayetinde Allah'ın kontrolü altında olan bir köpekmiş gibi düşünün. İbn Teymiye şöyle söylemektedir: “Eğer bir çoban köpeği yolunuzu kesip size saldırmaya kalksa, onu taşla sopayla kendinizden uzaklaştırmaya çalışmayın. Çobana gidip, onu sizden uzaklaştırmasını isteyin.” Onlarla meşgul olarak ya da onları bastırmaya çalışarak kötü düşüncelerle savaşmaya çalışmayın. Bunun yerine dikkatinizi farkındalığa ve hatırlamaya geri çevirin, Allah’ın buyurduğu gibi, “Eğer şeytandan bir fitleme seni dürtüklerse hemen Allah’a sığın!...” Kötü bir düşünceyi bastırmak için büyük çaba sarf etmek – ve böylece hak ettiğinden daha fazla dikkat çekmek – genellikle geri tepme ve işlerin daha da kötüleşmesi ile sonuçlanır. Onu hayatta tutmak için hemen onu geri besleyen ve ona oksijen veren şeytani düşünce hakkında kendimiz ile konuşmayı (“Bunu düşündüğüm için çok kötüyüm!” “Böyle düşünmemeliyim!”) sonlandırırız.
Başka bir bakış açısına göre, aklınızı, durgun bir göletmiş ve düşüncelerinizi bu göletin içindeki kıpırtılar ve dalgalar gibi düşünün. Farkındalığı, dalgalardan haberdar olarak ve onları görmezden gelmeyi öğrenerek ya da onlarla istediğimiz vakit meşgul olarak geliştiririz. Kötü bir düşünce, göletteki bir kıpırtı gibidir. Ona dokunursanız ya da onunla meşgul olursanız, sadece dalgaları daha güçlü yaparsınız. Dalgaları bir kürek ile geri püskürtemezsiniz; onların akıp gitmesine izin vermeyi öğrenmelisiniz. Sükuti farkındalık alıştırmasıyla, dalgaların ve kıpırtıların sadece dağılıp yok olmasına izin veririz. Onlara önem verin, onları kabul edin ve siz, kendinizi Allah ile murakebe haline doğru yönlendirirken onların kendi başlarına geçip gitmesine izin verin. Özet olarak bu farkındalık alıştırması uygulamasıdır.
Farkındalık alıştırması, bazen alıştırma memnun edici duygulara yol açsa da manevi vecd yaşamakla ilgili değildir. Birçok insan, sadece manevi bir doruğu hissetmek istedikleri için tefekkür etmeye ya da farkındalık alıştırmalarıyla meşgul olmaya çalışır fakat mevzu duygu değildir. Bu, bedenlerimizle nasıl alıştırma yapıyorsak aynı şekilde alıştırma – eğitim (riyadah) – ile ilgilidir; elbette bazen idman iyi hissettirir fakat asıl amaç sağlık ve güç toplamaktır. Benzer şekilde, farkındalık alıştırması zihinsel gücü biriktirmenin bir aracıdır ve İslami bir çerçeve, manevi güç ile bağlantılıdır.
Farkındalık alıştırması, düzenli birincil ibadet amellerini yerine getirmekle ilgili de değildir. Diğer faydalarının yanı sıra bu, bazı Müslümanların oruç tutulmayan günlerde daha az yiyerek Ramazan'a nasıl hazırlandıklarına benzer temel ibadet amelleri için bir hazırlık türü olarak işlev görür. Farkındalık alıştırmasını, basketbol antrenmanı gibi ve namaz kılmayı basketbol maçı gibi düşünün, murakebe halimizi alıştırma ve antrenman aracılığıyla güçlendiririz, bu suretle murakebe’yi namaz’da fiiliyata geçirdiğimizde, zihinsel ve manevi suretimizin en üst seviyesinde oluruz. Namaz kılmak icradır, farkındalık alıştırması provadır.
Sonraki bölümde İslami bir bağlamda günlük farkındalık alıştırmasını uygulamanın kolay bir yolunu sunuyoruz. Şüphesiz, günlük namazlarda olduğu gibi farkındalık alıştırması için İslam’da bildirilmiş hiçbir yöntem yoktur. Bu alıştırma, her ne kadar hatırlama (zikir) ve niyaz etme (dua) ibadet amellerini bünyesinde bulunduruyor olsa da, zorunlu ibadet amellerini tamamlayan gönüllü bir faaliyettir. Sıradan uygulayıcılar, bireylerin spor salonunda kendi kişisel programlarını planlamak üzere ortak fitness ilkelerini kullanabilmeleri ile aynı şekilde özel tercihlerine uyarlamak ve kişiselleştirmek için alıştırmalara dayalı olduğunu keşfedeceklerdir. Her insan ruhu ve hali farklıdır – farkındalık alıştırması ile meşgul olmanın herkese uyan bir kalıbı yoktur – öyleyse her insan kendisi için en iyi olanı keşfetmek zorundadır.
İslam’da Farkındalık Alıştırması
Başlamak için, tek başınıza olabileceğiniz sakin bir yerde günün bir saatini seçin. Bazı Müslümanlar, sabah namazından (fecr) ya da bir başka namaz vaktinden önce, işten önce ya da sonra, öğle arasında, ya da hatta yatmadan önce bir vakit tercih ederler. Namazdan hemen önce yapılacak hızlı bir alıştırma, namaza zihinsel olarak hazırlanmak için özellikle faydalıdır. Günlük alıştırma için düzenli bir vakit seçmek iyidir fakat programınıza uyacak şekilde günün herhangi bir vaktinde yapılabilir. Aynı zamanda istediğiniz kadar, bir saat hatta günde beş dakika da yapılabilir. Uygulamalarını geliştirmek isteyen yeni başlayanlar, bunu uzun vadeli bir alışkanlık olarak pekiştirmek ve uygun gördükleri gibi zamanla gittikçe arttırmak için her gün en az beş dakika taahhüt etmelidirler. Uygulamanın biriken olumlu etkilerini görmeye ve sükût ve dinginlikten keyif almayı öğrenmeye ve sadece mevcut olmaya başladığınızda, nihayetinde alıştırmayı daha uzun süre yapmak isteyebilirsiniz.
Ardından, rahat bulduğunuz bir duruş seçin. Sandalyede, rahat bir yastık üzerinde oturabilir ya da yan tarafınıza ya da arka üstü uzanabilirsiniz, Allah’ın buyurduğu gibi, “Onlar ayakta dururken, otururken, yatarken hep Allah’ı anarlar…” Amaç, dinlendirici ve rahatlatıcı ama uykuya dalacak kadar dinlendirici olmayan bir duruş bulmaktır. İlave olarak, bir başka bağlamda Allah’ı meditasyona yönelik hatırlamak, uyumak için uzandığımızda uykuya dalmamızı kolaylaştırmada yardımcı olabilir. İbn Kayyim El Cevziyye şöyle yazmaktadır: “Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.), izin verildiğinde sağ tarafına yatar ve uyku basıncaya kadar Allah’ı zikrederek uyurdu.”
Şimdi, normal nefes almanızla ilgili farkındalığa odaklanarak başlayın. İlerledikçe, vücudunuzdaki kas gerginliğini rahatlatın: kollarınızı, bacaklarınızı, damarlarınızı, çenenizi. Gözlerinizi kapatabilirsiniz ya da sadece indirebilirsiniz. Rahat bir nefes alıp vermeye başladığınızda, şu andaki kalp ve zihin halinizi hissedin. Ne hissediyorsunuz? Ne düşünüyorsunuz? Zihniniz hızlı mı çalışıyor yoksa sakin mi? Normal rahatlamış nefes alışınıza farkındalık getirerek, basitçe Allah’ın bedeninize baştan aşağı verdiği yaşamı ve enerjiyi hissederek zihninizi yatıştırın. Size bahşedilen nefes, yaşam ve şu andaki mevcudiyetiniz için Allah’a derin bir şükran duygusu hissedin.
Manevi alanınız içinde dinginliğe alıştığınızda, Allah ile murakebe halinin hissini kavramaya başlayın. O’nun sizi izlediğini bilin ve hissedin, “Nerede olursanız olun O, sizinle beraberdir.” O, şu an ve her zaman içinizde olup biten herşeyi bilir. Bu manevi sükût halindeki (samt al-sirr) murakebe hissine odaklanın. Kendinizle konuşmayı (nefs hadisi) ya da düşünceler silsilesini kovalamayı bırakmaya çalışın. İç sesinizi olabildiğince susturun ve sadece şu an Allah ile birlikte olmaya odaklanın.
Zihniniz başka şeylere dalıp gitmeye başladığı zaman – ve bu kesinlikle olacaktır – farkındalığınızı, Allah’ı sükût içinde zikrederek varlığınızın merkezine ve Allah’ın huzurundaki bu anki mevcudiyetinize geri getirmek istersiniz. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.), eğer dikkati dağılmışsa kendisini bir murakebe haline getirmek için niyaz ederdi. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Gerçek şu ki, benim de kalbim perdelenir ve ben her gün yüz defa istiğfar eder, Allah’tan bağışlanma dilerim” İmam Nevevî, bu hadisi şöyle açıklamaktadır: “Bunun, Resulullah’ın normal vaziyeti olan Allah'ın zikretmedeki ihmal ve gaflet dönemi olduğu anlamına geldiği söylenir. İhmal dönemi olduğunda, bir günahı düşünür ve onun için bağışlanma dilerdi” Hatta Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.), bazen kısa süreli unutkanlık dönemleri yaşardı, bu nedenle kendini murakebe haline geri getirmenin bir yolu olarak Allah’tan bağışlanma dilerdi (“estağfurullah” derdi). Eğer onun durumu buydu ise o zaman biz, kendi zihnimizin ne kadar daha çok başka şeylere dalıp gitmesini bekleyebiliriz?
Bu alıştırmada niyaz ya da zikir, murakebe hali için bir “çapa” olarak hareket eder. Çapa, zihniniz başka şeylere dalıp gittiğinde manen okuduğunuz, aklınızı, varlığınızın ve farkındalığın merkezine geri getirmeye yardım eden bir ifadedir. Bu, mutlaka sık sık tekrarlanan, yoğun bir şekilde odaklanmış bir konsantrasyon amacı değildir. Daha ziyade, zihninizin, alıştırmanın hem içinde hem de dışında murakebe hali ile birleşmeye başlayacağı sakinleştirici bir ifadedir. Sünnet’teki sayısız sahih niyazların birinden demir almak en iyisidir. “İki kelime vardır ki Rahman Teâlâ’ya sevgili, lisanda hafif mizanda da ağırdırlar. Bunlar: Allah’ı hamd ile tesbîh ederim (Subhanallahi ve bi hamdihi) ve büyük Allah’ı tesbîh ederim (subhanallahi’l azîm) kelimeleridir.” Ve tekrar, “Zikrin en efdali Allah’tan başla İlah yoktur (La ilahe illallah), duanın en faziletlisi ise ‘bütün hamdlar Allah mahsusdur’ (Elhamdulillah) dur.” Allah’tan bağışlanma dilemek (istiğfar), Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in (s.a.v.) çapalarından biriydi, bu yüzden hiçbir şey daha iyi olamazdı. Sizin çapanız, kalbinizde hatırlama ve farkındalık yaratan, Allah'ın güzel isimlerinden sadece biri olabilir ya da yukarıdakilerin tümünü birleşik halde kullanabilirsiniz.
Allah’ın huzurunda bu anda hazır bulunduğunuzda, akıl, ortaya çıkan düşünceler nedeniyle sık sık gaflete ve dikkat dağıtıcı şeylere dalıp gidecektir. Bir sakıncası yok, bunda hiçbir sorun yok; aslında, bu tamamen normaldir. Murakebe haline geri dönmek için çapanızı (zikir ya da niyaz) kullandığınız her zaman bu, zihinsel bir şınav çekmeye ya da mekik çekmeye benzemektedir. Devam eden uygulama vasıtasıyla, zihinsel ve manevi kaslarınızı güçlendireceksiniz. Aklınız başka şeylere dalıp gittiğinde kendinizi suçlamayın ya da cezalandırmayın, sadece çapanız ile onu sükuti farkındalığa usulca geri getirin. Bu, bu halde olmak doğal ve rahat bir alışkanlık haline gelene kadar Allah ve kendi iç benliğinizle kendinizi murakebe haline tekrar tekrar geri getiren bir teamül amelidir.
Bazen alıştırma sırasında aklınız, alıştırmamızdan hiçbir şey elde etmediğimizi hissedene kadar dörtnala koşturur, sık sık başka şeylere dalıp gider. Bu, yanlış bir kavram olurdu. En iyi farkındalık alıştırma seansı, tamamladığınızdır, nokta! Aklın ne kadar süre gaflette kaldığının önemi yoktur, onu murakebe haline geri getirdiğiniz her zaman, daha da güçlü hale gelmiştir. Ve içinizden Allah’ın adını andığınız ya da size bahşettiği yaşam, enerji ve nefes için Allah’a şükrettiğiniz her zaman bu, melekler tarafından sizin sevap defterinize yazıldı ve kalbinizdeki paslı noktaların bazılarını cilalayıp kalbinizde söküp attı.