Şimdi, şüphenin Amerikan Müslümanlar arasında yaygın bir şekilde dışa vurulduğu yollarla ilgili bulgularımıza geri dönüyoruz. Doğal olarak, bireylerin inançlarının doğruluğundan şüphe etmelerine yön veren belirli koşullar sadece diğerlerinden farklı olacaktır. Dahası, bu konuya dair herhangi bir sistemli verinin seyrekliği göz önüne alındığında, bir takım katılımcılar “yaygın” hale geleceğini düşündükleri durumlar üzerinde bile yorum yapmakta tereddüde düşüyordu. Bu zorluklara Amerikan Müslümanlarının ırksal, etnik ve dilsel çeşitliliğini ekleyin; bu konunun karmaşıklığı bunaltıcı hale gelebilir. Bu zorluklar üzerine derinlemesine düşünen bir katılımcı, bunu şöyle ifade etti: “Bu karmaşık. Bu kolay bir şey değil. Cemaatimizin çok fazla katmanı var.” Bu altı çizilen vurguya benzer yorumlar, kişiyi inançtan çıkarıp inançsızlığa yönelten hiçbir müstesna gerekçe ya da örnek teşkil eden deneyimin olmadığıdır.
Amerika’daki Müslümanların inanç yolculuklarının her birinin kendine özgü olduğunu kabul etmemize rağmen, görüşmelerimizde bir dizi yinelenen tema ortaya çıktı. Bu kavrayışları daha açık bir şekilde sunmak için bulguları, üç ana başlık altında gruplandırıyoruz: 1) ahlaki ve sosyal kaygılar, 2) felsefi ve bilimsel kaygılar ya da 3) kişisel travma. Bu gruplamaların her birinde, en göze çarpan konuları derinlemesine incelemekte, temsilci ya da aydınlatıcı alıntıları ve zaman zaman durum çalışmasını öne çıkartmaktayız. Ortaya çıkacağı üzere, bu kategorilerin sadece birindeki bir şüphe oluşumu nadiren tümüyle yer almaktadır. Gerçi birlikte ele alındığında, bu hesaplar Amerikan Müslümanlarının şüphelerinin ayrıntılı, ama muhakkak eksik bir resmini çizmektedir.
Ahlaki ve Sosyal Kaygı
Tartışmamız için doğal bir başlangıç noktası; Amerikan toplumunun ahlak ve normlarının, Müslümanların inançlarıyla olan ilişkilerini değiştirmesinde büyük rol oynamasıdır. Başka herhangi bir din gibi, İslam bir dizi ahlaki ve etik emirler içermektedir. Amerikan kültürel sosyal çevresi, kendi yollarıyla, aynı zamanda etik bir vizyon oluşturan belirli kuralcı beklentiler ve değerler ile birlikte anılmaktadır. Gelişimin çok farklı kökenleri ve bağlamları ile bu iki ayrı sistem göz önüne alındığında, gerilim ve karşılıksız çekişme alanlarının yanı sıra çatışma alanları olacak olması sadece doğaldır. Amerikan Müslümanları için bu gerilimler ve çekişmeler, şüpheye yönelik bir itici güç haline gelebilir. Bu alt bölüm, birbiriyle ilişkili iki alan üzerindeki bir odak noktası ile bu kaygıları yorumlamaktadır: İslam tarihinde cinsiyet rolleri ve cinsellik ve özel olaylar.
Cinsiyet Rolleri ve Cinsellik
İslam’da cinsiyet rolleri, gündemde olan yıllardır süren bir konudur. Bu söylemin ekseninin etrafında döndüğü çok sayıda soru bulunmaktadır: Kadınlar, kadınlı erkekli namaz kıldırabilirler mi? Türban takmak zorunlu mu? Erkeğin ya da kadının “rolü” diye bir şey var mı? Bir katılımcı, bir annenin kız çocuklarına karşı erkek çocuklarına yönelik ayrıcalıklı muamelesinin kendi kızı için nasıl bir şüphe kaynağı haline geldiğini anlattı.
[Annesi] erkek çocuklarına kız çocuklarından farklı davrandı… Şunun gibi; büyük erkek kardeş istediği her şeyi yapar ve anne hiçbir şey söylemez ama iş kız kardeşe geldiğinde kız kardeş için çok daha fazla kısıtlama, azarlama ve disiplini vardır. Bu da onu, kadınların Müslüman cemaatinde gördükleri muamelenin genel durumunu sorgulamaya yöneltti. En nihayetinde dini ve onun “baskı kültürünü” suçlamaya başladı. Bu eninde sonunda onu neden belirli şeyleri içemeyeceğimiz ya da yiyemediğimiz konusunda şüphe etmeye yöneltti. Şimdi, onu inançta agnostik olarak nitelendiririm.
Bir başka katılımcı, İslam ve Müslüman cemaatindeki kadınlara yönelik yapıcı konuşmaların, nasıl önceleri genellikle “saldırgan” manevralar sayesinde menedildiğine dair şöyle bir serzenişte bulundu:
Bazı âlimler feminizmle kavga ediyorlar – insanları ikna ederek kendi tarafına çekmeye çalışmaları gerektiği halde bir tartışmayı kazanmaya çalışıyorlar […][Bu feministler] saldırmaya çalışmıyorlar, sadece ‘Hey, bunun adil olduğunu düşünmüyorum, bana kaygılarımı hafifletecek bir şey ver ve bana saygı duyduğunu göster.”diye söylüyorlar.
Gerçi bu, bir imamın belirttiği gibi, aynı zamanda bir tarafın diğeriyle karşılıklı etkileşime girmek istememesi bile olabilir.
Şahsen, kadınlarla [şüphe hakkında] çok fazla konuşma yapmadım. Nedeni basitçe, inancını terk etmek isteyen kız kardeşlerimizin birçoğuna karşı zaten erkek din adamlarının bu denli saygısız davranması […] ve bunun gerçekten de feminizmin sabit fikirli zincirine doğru, inancı yitirmeye doğru adım atılan taşlardan birine doğru gitmekte olmasıdır. Bu, bir erkek din adamları karşıtı sendromudur.
Bu alıntıların belirttiği gibi, cinsiyet normları kişinin şüphesinin merkezinde bulunduğunda, karşılıklı bir algı ve gerçeklik etkileşimi bulunmaktadır. Bir taraftan kadın Müslümanlar, ana akım anlayışındaki kadın ve erkekler arasındaki ayrımın, İslam’ın cinsiyet eşitliği konusundaki kişisel görüşleri ile bağdaşmadığına inanabilir. Diğer taraftan, zamanla Müslüman teamülleri ile birbirine dolaşmış hale gelmiş kültürel birikimler nedeniyle bu kopukluğun derinliği ve genişliğini yanlış algılayabilirler. Buna bağlı olarak olumsuz yaşanmış bir deneyim, İslam’ın bu konulara dair kuralcı emirlerinin herhangi bir düşüncesini gölgede bırakıyor olabilir. Erkek inanç liderleri ile Müslümanlar içindeki kadınlar arasında kendi kendine varlığını sürdüren muhtemel bir ayrım (liderin konumsallığı üzerine hiç bir şüphe bağlanmadı), bu konular üzerinde önceden ikili konuşmalar yapabilir ve şüpheye giden bu yolu daha da karmaşık hale getirebilir. Bu, bu dinamikteki tüm hareketli parçalar ile kendi içinde daha derin bir incelemeyi kesinlikle hak etmektedir.
Bir başka alakalı ve benzer kalıcı konu, cinselliktir. Flört etme ve sıradan cinsel ilişkiler etrafında dönen kültür, bazı Müslümanların İslam’ın evlilik öncesi ilişki yasaklamalarıyla ilgili hüsrana uğramasına neden olabilir. Şüphe, o zaman, manevi ıstırabı hafifletmek için bir arzuya yönelik ortaya çıkabilir: “Flört [edenler] […] cinsel olarak aktif [olanlar] […] İslam’ın gerçek olması onların yararına değildir. İslam’ın gerçek olmasını istemiyorlar, böylece o şeyleri yaptıkları için kendilerini suçlu hissetmiyorlar.”
Çağdaş Amerikan dini liderler, karşı cinsin çekimine kapılma konusundaki zorlukları ele alırken, toplumdaki kanı ve politikadaki en son değişiklikler, onları çok daha az alışık oldukları bir konuya, eşcinselliğe karşı mücadele etmeye zorlamıştır. Şüphesiz, eşcinsel eylemlerin İslam’da yasak olduğu ana akım, o Müslümanları aynı cinsiyetteki dürtülerle inançtaki yerlerini sorgulamaya yönlendirebilir. Gerçi, dini liderlerin eşcinselliği ele alma biçimlerinin, doğrudan etkilenenlerin ötesine geçen sonuçları bulunmaktadır.
Durum Çalışması - Ahlaki Uyumsuzluk: Bir imam, kendisini Müslüman kabul eden ama İslam hakkında önemli çekinceleri olan otuzlu yaşların başlarında genç bir kadınla akşam yemeğinde yapmış olduğu bir sohbeti nakletti. İslam’ın eşcinsellik anlayışına anlam verememiş ve onun doğuştan gelen adalet ve ahlak anlayışıyla bağdaştıramamıştı. Her şeyin Yaratıcısı olan Allah, “farklı bir şekilde doğmuş olan” insanları, ya dinsel nedenle evlenmemeye ya da İslam’ı terk etmeye nasıl mahkûm edebilirdi? Bu kadının, imamın açıklığa kavuşmaya ve (başarmaksızın) düzeltmeye çalıştığı konuyu kavrayışıydı. Kendisini eşcinsel olarak tanımlamamıştı, ama soru Allah’ın adaletini töhmet altında bıraktığı için kendi için inanç ve teolojinin merkezine doğru uzandı. Gerçekten de, belirli bir teoloji ve kutsal adalet inşası ile beraber bu huzursuzluk, şüpheye giden birtakım yollar hakkında bilgi vermektedir.
Tarihi Olaylar
Öğretisel esaslara karşı yükselmeye ek olarak sosyal normlar, Amerikan Müslümanlarının zihninde tartışmaya açık olan bazı bölümlerini de yorumlayabilir. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in (s.a.v.), Hz. Ayşe ile evlenmesi, durumu en iyi biçimde anlatan bir örnektir. İslamofobik kişiliklerin favori hedefi, peygamberlik tarihinin bu önemli anı, gereği gibi doğru bağlamda kavramsallaştırılırsa şüphe için bir açılım sağlayabilir. Benzer şekilde İslam’da kölelik konusu, özellikle genç Amerikan Müslümanlar çevrelerindeki sosyal adaletsizlik konularına günümüzde daha duyarlı olduklarından, sürekli gündeme gelen bir konu haline gelmişti. Bu konuda derinlemesine bir ders veren bir bilim adamının, “‘İslam köleliğin kaldırılması için geldi’ şeklindeki cevap tek kelimeyle yetersizdir” diye ifade ettiği gibi…
Bununla birlikte bazı tarihsel içerikler, çağdaş dünya olayları üzerinde daha doğrudan bir duruşa sahiptir. Terörizmin köklerinin doğru bir değerlendirmesi politik ve sosyal nedenleri kabul ederken, her ne zaman “Radikal İslam” birincil suçlu olduğunda dini unsur sıklıkla ön plana çıkartılmaktadır. Terörist eylemlerin sözde İslam adına gerçekleştirilen çirkin doğası, özellikle liberalizmin ve evrensel hakların zeminine karşı çıkıldığında Müslümanları, inançlarının doğası gereği tahammülsüz olup olmadığını sorgulamaya yöneltebilir. Bir katılımcının adlandırdığı gibi “hümanist bir eleştiri”, bir birey “İslam’ı DAEŞ ile ilişkilendirdiği [ve] bu tür bir vahşetin doğuran bir dinle ilişkili bir sorun teşkil ettiğine inandığı” yerde, bu düşünce silsilesinden ortaya çıkabilir. İslam tarihinin ilk dönemlerinde belli tarihsel olaylara ve savaşlara yapılan atıflar, bu birlikteliklerin ve “İslam barış demektir” şeklindeki basit güvencelerin içinde yer almakta, sonuçta oluşan şüphelere gem vurmak için çok az şey yapmaktadır.
Felsefi ve Bilimsel Kaygılar
Daha felsefi ya da bilimsel bir temeldeki İslam eleştirileri de, katılımcılarımızın şüphe eden Müslümanlar ile yaptığı görüşmelerde belirgin bir şekilde ön plana çıkmaktadır. Evrim konusu, bu konuşmalar içinde en yaygın bir şekilde gündeme getirildi ve bu yüzden ilk olarak, onu kendi içinde ele almaktayız. Daha sonra, İslam’ın genellikle bilim ve akılcılık ve bu olumsuz ilişkinin yarattığı mevcut hayal kırıklığı ile çelişen algısının altını çizerek belirtmekteyiz.
Evrim Teorisi
Eşcinsellik ile ilgili muhafazakâr görüşleri destekleyenlere hoşgörüsüzlük suçlamaları yüklenebildiği gibi, evrim teorisi riskinin bütününe katılmayan bireyler de “bilime aykırı”, “yobaz” ve “akılsız” olarak yaftalanmaktadır. Böylece, Amerika’daki dini liderler bu teorinin manevi çıkarımlarını ele alırken aynı zamanda evrimsel teorinin şartsız bir onayından daha azını benimseme ile ilişkilendirilmiş sosyal damga konusunda daha kapsamlı olarak gezinmelidirler. Bir katılımcı, bu konunun sıfır-sonuçlu bir teklif olarak şekillendirilmesinin – yani, “Ya evrime inanırsınız, ya da İslam’a inanırsınız” – evrim teorisinin kendisinden kaynaklanan herhangi bir düşünsel zorluğun ötesinde, kişinin inancına zararlı olduğunu kanıtlayabileceği fikrini yürüttü.
Her iki aşırı uç da zarar vermişti. Minbere çıkıp [evrime inanmak] küfürdür diyen insanlara sahipsiniz – bu tek kelimeyle yanlış. Evrim kavramı çok engindir ve çoğu açıklanmış kaynaklarımızdan hiçbiri ile çelişmez. Diğer yandan, siz, bu aşağılık kompleksine sahipsiniz […] bilime karşı sorgulanmamış itaat ve bu alandaki ne var ne yoksa her şeyi kabul etme hevesi.
Bizim örneğimizdeki hiç kimse, Darwinizm kuramını öğrendiklerinde bazı Müslümanların hissettikleri endişeyi göz ardı etmemiş olmasına rağmen katılımcılar, bu teorinin doğurduğu teolojik zorlukları yeterince ele almanın ne kadar zor olduğunu değerlendirmede farklılaştılar. Bu konu hakkında birkaç açıdan derinlemesine düşünmüş bilim adamı, aldığı iğneleyici sorulara ikna edici cevaplar bulmak için verdiği mücadele hakkında açık yüreklilikle konuştu.
Evrim teorisinin, düşünsel geleneğimizde şimdiye kadar yaşadığımız en büyük sorunlardan biri olduğunu söylerken çok samimiyim… Birçok imam, bunun sadece bir teori, bir gerçek olmadığını - bunu çok saçma olduğunu söyler […] Bunu söylemem, Darwinizm’e bir çözüm bulduğum anlamına gelmez. Bu derslerde söylediğim şeylerden biri: Bilmiyorum, gerçekten bilmiyorum […] Fakat evrim teorisi değiştirilebilir ve İslami bir dünya görüşü içinde uygun hale […] getirilebilir ve şu an için buna inanabilmemin tek yolu bu.
Bir lider her nasılsa, bilimsel bilginin araç ve sınırlarının açıklığa kavuşturulmasının, cemaatin bir üyesi tarafından dile getirilen endişeleri bir anlığına dindirmesi için yeterli olduğu konusunda kendinden emindi. Bir başka imam da konuyla ilgili daha bir emin görünüyordu: “Eğer [birileri] evrim hakkında bir şüphe duyarsa, onu şeyhe götürün ve şeyh bunu açıklığa kavuşturur. Dava kapandı.” Bu farklı yanıtların işaret ettiği nokta, sadece bu konuyu ele almak için en iyi yol değil ama aynı zamanda bunu ele almakla görevli liderlerin bunu yapacak nitelikte olup olmadığı etrafındaki fikir birliği eksikliğidir.
Bilim ve Din Arasındaki Algılanan Bağdaşmazlık
Din ve bilimin uzlaştırılamaz olduğu daha kapsamlı algı ile uyumlu olarak – oldukça göze çarpan halk aydınları ve “yeni ateistler” tarafından savunulan bir konum – bazı katılımcılar, bilimsel temelli şüphelerin özellikle üniversite çağındaki Amerikan Müslümanlar arasında nasıl beklenmedik biçimde ortaya çıkma eğiliminde olduğundan bahsetti. Bir görüşmeci, güneşi durağan olarak tanımlayacak gibi görünen ayetler ışığında Kur’an-ı Kerim’in “bilimsel olarak yanlış” kabul edilip edilemeyeceğine dair bireysel bir sorgulama ile karşılaştığını bildirdi.
Durum Çalışması - Bilimsel Uyumsuzluk: Bir katılımcı, bir üniversite öğrencisi olan kızının İslam’ı terk etmenin eşiğine gelmiş olmasından korkan bir annenin hikâyesini nakletti. İmam, kız ile bire bir görüştüğünde, kızın biyomedikal öğrencisi olarak inançla olan mücadelesini itiraf etti. Öğrenmekte olduğu bilgilerin, İslami bilgi kaynaklarıyla çelişmesi o kadar da fazla değildi fakat daha fazla olan şey, onun bilimsel bir eğitim alırken yürüdüğü yolun dini öğrenimine tam bir tezat teşkil etmesiydi. Daha belirgin olarak ikincisi, üniversite çalışmaları sistemli ve cazip iken onu inancın yüzeysel bir anlayışı ile bırakan ritualistik ve kültürel bir karışım olmasıydı. Görüşülen kişiye göre, bu hikâye oldukça tipiktir. Önemli biçimde İslam’dan basitçe “daha inandırıcı” olan bilimden ziyade, bilimsel bir anlayış sisteminin, birçok Amerikan Müslüman’a öğretilen İslam’ın dağınık ve sığ düşüncesinden daha kapsamlı ve anlaşılır bir hal alması çoğu zaman mümkündür.
Felsefi Kaygılar
Bilim ve din sorularının ötesinde, katılımcılar daha fazla felsefi düşüncelerden dolayı ortaya çıkan şüpheleri de kaydettiler. Bu tür kaygılar, özellikle kendi üniversite sınıfları ve okul arkadaşları vasıtasıyla din eleştirilerine sıklıkla maruz kalmış olan Müslüman üniversite öğrencileri arasında yaygın hale geldi. Tanrıbilim konusunun – yani, “kötülük sorunu”, “iyi bir Allah nasıl acı çekilmesine izin verebilir?” vb. – nasıl şüpheye giden ortak bir yol olduğundan daha önce bahsettik. Diğer yollar, imkânı dâhilinde daha bilgi felsefesiyle ilgilidir. Kendi cemaat üyeleri tarafından katılımcılarımızdan Allah’ın var olduğu ve İslam’ın doğru olduğunun kesinliğini kanıtlamanın nasıl mümkün olduğunu açıklamaları istendi. “Kanıt” gelmediği zaman, bu, sorgulayıcıların inancının tüm bölümlerini etkileyen bir şüphe kaynağı haline geldi. Onların aklında, eğer Allah’ın var olduğuna dair tatmin edici hiçbir kanıt yoksa o zaman, İslam’da günde beş kez namaz kılmak, alkolden vb. uzak durmak gibi kişisel dini yükümlülükler gibi başka herhangi bir şeyin kanıtı nasıl olabilir?
Kişisel Travma
Şüpheye giden son yolumuz olan kişisel travma, katılımcılarımızın bildirdiği konuşmalar arasında belki de en yaygın olanıdır. Bu sıklık, zaman zaman yukarıda tartışılan diğer şüphe kaynaklarını bildiren ya da güçlendiren, gerekçelerinin birincil olduğu açık bir algıyı kazanmayı zorlaştıran bazı kişisel travma biçimlerine borçludur. Bu kesinlikle şüpheye dair sosyal ve düşünsel temellerin samimi olmadığını söylememekte; daha ziyade bu eleştirilerin ileri sürdüğü örneklerin, bilinçli olarak ya da bilinçaltında daha derin, daha gizli bir yakınmayı maskeleyebilmesidir. Emin olmak için kişisel travmanın kendi içinde dışa vurduğu çok sayıda örnek vardır. Görüşmelerimizde gözlemlediğimiz çeşitliliklerin çoğunu yakalayan aşağıdaki üç durumu ele almaktayız.
Kişisel – Uzatılmış
Şüpheye yol açan bir travma türü, uzunca bir süre genellikle yıllarca vuku bulmaktadır. Bu, bir aile dostu ya da cemaat liderinin kontrolü altında gerçekleşen çocuk istismarı, aile içi şiddet ya da taciz şeklinde olabilir. Bu görüntü ve söz konusu olaylarda kurbanın büyük ihtimalle kim olacağına dair bildiklerimiz göz önüne alındığında, imamlara bu türden yakınmalarla gelenlerin çoğunlukla kadınlar olması şaşırtıcı değildir.
Bana bir sürü genç kız geldi […] Hemen hemen her zaman, baba ya da anne ya da taciz edici bir ilişki ya da evlilik tarafından gerçekleştirilen istismarlar mevcut ya da türban ile ilgili travmatik bir deneyim yaşamışlar – türbana girmeye zorlanmışlar. Bana inanç buhranları ile gelen kadınlar, bu düşünsel eleştirilere karşılık neredeyse her zaman travma yaşamaktadır.
Kişisel – Akut
Travma, yakın bir aile üyesinin ölümü, ciddi bir hastalığın teşhisi ya da boşanma gibi aniden de ortaya çıkabilir. Görüştüğümüz kişilere göre, bu yaygın bir şüphe kaynağı değildi. Gerçekten de bazı katılımcılar, ani bir trajedinin kişiyi İslam’ı terk etme noktasına getirdiği zaman hiçbir olayı hatırlayamadıklarını itiraf ettiler. Hatta bazı katılımcılar, tersinin daha muhtemel olduğu – bu türden bir kederin, kişinin inancını güçlendiren bir araç olduğunu yorumunda bulundu. Bütün bunlar, bir şüphe kaynağı olarak akut travmanın önemini azaltmamaktadır. Aksine, daha önce de üstü kapalı bir şekilde bahsedildiği gibi bu, hemen anlaşılmasa da aşağıdaki durum çalışmasının vurguladığı gibi akut kederin altında yatan şüphe nedeni olabilir.
Durum Çalışması – Kişisel Travma: Görüşülen bir kişi, bize kendi başına karar veremediği teolojik bir ikilem yüzünden önde gelen bir imam tarafından kendisine sevk edilen bir öğrenci hakkında bir hikâye anlattı. O, ilahi iradeyle özgür iradeyi bağdaştıramadı ve bu görünen çelişki nedeniyle tüm dinlerin “düzmece” olması gerektiği ve Allah’ın Kendisinin var olmayabileceği sonucuna vardı. Bu katılımcı, genç adamla mantıklı bir şekilde ilgilenmek için zaman harcadı ve hikâyenin daha fazla olduğunu sezerken bu genç adamın mantığındaki kusurları işaret etti. Konuşmadan sonraki gün genç adamı, bir kez daha konuşmaya başladıkları sabah namazında gördü. Bu sefer, konuşmanın tonu değişti. Öğrenci bir önceki gün olduğundan daha az saldırgandı ve daha fazla soru sordu. Öğrenci, bu tamamlayıcı konuşmanın üzerinden çok geçmeden kardeşinin bir araba kazasında sonucu ölümünün ardından ağlamaya başladı.
Yukarıdaki durum çalışması, herhangi bir bireysel şüphe örneğini şekillendirebilen çoklu katmanların altını çizmektedir. İlk olarak göze çarpan sorun, İslam’da algılanan teolojik uyumsuzluklardan biridir. Bununla birlikte, bu yüzeysel tedirginlik altında travmatik bir yaşam deneyimi bulunmaktadır. Sevdiğimiz birini kaybetme acısının ötesinde daha derine inersek, trajedinin dini çerçevede işlenmesindeki yetersizliğin şüphenin temel nedeni olabileceğini görürüz.
Bundan başka bu olay, görüşmecilerimizin birkaçının gözlemlediği maskeleme olgusuna işaret etmektedir. Yukarıdaki hikâyede olduğu gibi bu, daha temel sıkıntıları gizleyen yüzeysel yakınmalar biçiminde olabilir. Bununla beraber bu, bireylerin daha “kabul edilebilir” sorunlar hakkında konuşmayı tercih ederek şüphelerini tümüyle maskeledikleri bir durum da olabilir. Örneğin görüştüğümüz kişilerin bir kısmı, bireylerin genellikle, görünüşte ortak bir konu – örneğin, aileleriyle ilgili sorunlar, uyumakta zorluklar, vs. – hakkında konuşma isteğiyle onlarla geldikleri ama durumlarının tecrübeli ve empatik bir değerlendirmesinin, konuların çok daha derine indiğini ortaya çıkardığından ve her nedense, onların rahatça konuşma konusunda huzursuz olduklarını kısa zamanda açıklığa kavuşturduğundan bahsetti. Bu nokta, sayısız ve bazen de gizli şüphe katmanlarını tam olarak tanımlamak şöyle dursun onlara hitap etmenin üstünde durmaktadır.
Toplumsal
Son bir travma şekli, Müslüman cemaatinin üyeleriyle girilen karşılıklı olumsuz etkileşimler yoluyla gelmektedir. Yani, bireylere cami ya da diğer müşterek alanlarda ya üstü kapalı bir şekilde ya da açık bir şekilde davetsiz oldukları hissettirilebilir ve sonuç olarak bu olumsuz deneyim, inancın kendisindeki bir eksiklik ile ilişkilendirilebilir. Zaman zaman tetikleyici durum, tekrarlı ve açık ayrımcılık biçimini alabilir.
Durum Çalışması – Toplumsal Yargı: Detroit şehrindeki Amerikalı genç siyahî bir kadın, büyükannesi de dâhil olmak üzere sülalesinin çoğu Hıristiyan olarak kalırken Müslüman olarak büyüdü. Genç kadın, iyi bir İslam eğitimi aldı ve düzgün yetiştirildi fakat imama göre, Müslüman kimliğini sağlamlaştırmaya yardım etmek için gereken İslami “kültür”den yoksundu. Ayrıca hayati bir şekilde eksik olan şey, daha geniş olumlu bir topluluğun etkisiydi. Camilerde yaşadığı deneyimler, sürekli olarak olumsuz olmuştu. Örneğin, camiye giden diğer Müslümanlar tarafından kıyafetini eleştirilir, sıklıkla “yargılanmış” hissederdi. Bu deneyimlerle inancını yitirmişken bir gün büyükannesinin kiliseye giderken ona katılması için yaptığı teklifi kabul etti. Kilisede ona kollarını açan, ona sarılan, onu kucaklayan, vaiz Allah’ın sevgisini ve insanların birbirlerini sevmesini vurgularken onu yemeğe davet eden kadınları buldu. Çok geçmeden, İslam’ı terk etti ve bir Hıristiyan oldu.
Durum Çalışması – Toplumsal Irkçılık: Bir imam, İslam’ı birkaç ay ya da birkaç yıl sonra değil, yaklaşık yirmi yıl Müslüman kaldıktan sonra terk edip, dinini değiştiren bir kişiyi anlattı. Tipik zaman sürecinden daha uzun olmasının ötesinde bu durum, bu adam İslam’ı terk ettiği zaman, eşi ve ergen çocukları da onu takip edip inançlarından çıktıklarından dolayı kayda değerdir. Bu (insanın) hayatını değiştiren kararı verdikten bir süre sonra, söz konusu adam bir görüşmecimize yakalandı ve Müslüman cemaatindeki ısrarlı ırkçılığın nihayetinde nasıl zihninde teolojik şüpheleri uyandırdığını açığa vurdu.
İslam’ın ilk beş, on yılı için, “Evet, bu insanların ırkçı olduğunu biliyorum, ama Allah ve O’nun Resulü, Allah ve O’nun Resulü’dür” [diye kendi kendine düşündüğünü] söyledi. Nihayetinde inançla ilgili derin şüphelere [yol açan bu kesinlik]: “İslam’ın bu insanları kendine döndürememesinin nedeni, belki de İslam’ın dönüştürücü bir rolü olmamasıdır; bu yüzden eğer İslam’ın dönüştürücü bir rolü yoksa o zaman doğru değildir […] o zaman balık adeta baştan kokmuştur.
Toplumsal travma söz konusu olduğunda, ırk ve cinsiyet her ne kadar sık sık tekrarlanan meseleler olsa da, daha kapsamlı bir nesilsel uçurum da bu olumsuz etkileşimlere katkıda bulunabilir. Bu dinamikler kısmen sözde “üçüncü uzay” ya da “camisizleştirme” hareketi hakkında bilgi verir. En sonunda, toplumsal bir yol kanalıyla şüpheye yol açan çoklu ve kesişen mihenk taşları bulunmaktadır.