Teşekkürler:

Bu proje, birçok kişinin ve her şeyden önce vasıflı araştırma ekibimizin zaman ve katkılarından olağanüstü düzeyde fayda sağladı. Birlikte geniş kapsamlı görüşmelerimizi yürüttüğümüz ve sentezlediğimiz Bayan Hena Zuberi ve Bayan Tasneem Siddiqui’ye içtenlikle müteşekkiriz. Son olarak, veri toplama aşamasının başlangıcından taslağın son haline gelmesine kadar sağladığı vazgeçilmez ve zamanında araştırma desteğinden dolayı Aamna Asif’e sahip olduğumuz için şanslıydık. Ayrıca Nancy Khalil, Jeffrey Guhin, Besheer Mohamed ve özellikle de (zaman ve yorumlarıyla son derece cömert olan) Zaid Adhami dâhil olmak üzere fikirleri ve eleştirileriyle nihai ürünü çok daha güçlü kılan ve dışarıdan destek veren çok sayıda eleştirmen bulunmaktaydı.

Giriş

Bilgi görselini büyütmek için buraya tıklayınız.

Yaqeen İslami Araştırma Enstitüsü’nün bu açılış projesi, Amerikan Müslüman cemaatindeki şüphe dinamiklerini araştırmaktadır. Daha belirgin olarak, Amerika’daki Müslümanların İslam’a olan inançlarını kaybetme nedenlerini incelemektedir; bu çok parçalı çabanın sonraki aşamaları, bu bulguların derinine inecek ve bunları tecrübe edecektir. Bu sistemli değerlendirme yoluyla Yaqeen, Amerikan Müslümanlarının düzenli olarak karşı karşıya kaldıkları inanca yönelik tehditleri somut olarak ele almak için bir dizi müdahaleye ve düzenlemeye varmayı hedeflemektedir. İster kısmen ister bir bütün olarak olsun türünün ilk örneği olan bu proje, hem bilim adamlarına hem de uygulayıcılara değerli bir kaynak sağlayacaktır.

Bu teşebbüsün yeniliği ve tutkusu, doğal olarak sayısız zorluklarla karşı karşıya gelmektedir. Gitgide artarak çeşitlilik gösteren Amerikan Müslüman deneyimine aşina olan herkes, örneğin, bu nüfusla ilgili sağlam temelleri olan sonuçlara varmanın kolay bir iş olmadığını kabul edecektir. Bu karmaşıklık, toplumdaki genel güvenilir veri eksikliği ile birleştiğinde (incelemeye ilgi duyduğumuz belirli olaylarda bile), şüphe hakkında geniş kapsamlı bir Amerikan Müslüman anlayışı oluşturmayı daha da zorlaştırmaktadır. Bu suretle, aşırı derecede kendinden emin bir anlatı sunmak yerine (Müslümanlar sorgulamaya tabi olduğu zaman karşılaşılan pek bilindik bir olay), araştırma hedeflerimiz, çıkarımlarımız ve sınırlarımız hakkında açık sözlü olmaktayız.

Bu maksatla, son sözü aramak yerine aşağıdaki raporun hedefi, Amerikan Müslüman cemaatinde şüphe üzerine yapılacak gelecek tartışmalar için bir başvuru noktası sunmaktır. Bu, hem uzmanlara hem de deneyimsiz kişilere erişilebilir bilgi sağlamak anlamına gelmektedir. Konuyla derinden bağ kuranlar, tartıştığımız bilinen konuları bulacaklardır ancak muhtemelen anlayışlarını zenginleştirecek yeni bakış açıları ile karşılaşacaklardır. Konudan haberi olmayan okuyucular için, bu rapor giriş niteliğinde bir okuma kitabı olarak iki rol birden oynayacaktır. Esas itibariyle o zaman aşağıdakiler, bu yoğun ve parçalarına ayrılmış konunun işlenmesi için kullanıma hazır bir çerçeve olmaktadır.

Bu başlangıç teklifi, daha büyük projenin harekete geçireceği sorularını Amerika genelindeki Müslüman kurumsal liderlerin bakış açısıyla ele almaktadır. Bunu yaparken çalışma, imamların, din görevlilerinin ve genç akıl hocalarının, Amerika’da yaşayan Müslümanların neden inanç buhranı yaşadığını anlamak için en uygun kişiler olduklarına inanılan düşüncelerin altını çizmektedir. Herhangi bir yöntemde olduğu gibi, aşağıda tartıştığımız bu yaklaşımdan öğrendiğimiz bilgiler için belirli sınırlamalar bulunmaktadır. Bu bilgi felsefesiyle ilgili kısıtlamalara rağmen, bu uzmanlardan toplanan zengin kavrayışlar, bu baskılayıcı konu hakkında çok daha bilinçli bir konuşmanın şüphesiz önünü açacaktır.

Rapor dört bölüme ayrılmaktadır. Bu giriş bölümünün geri kalanı, projenin bu aşaması için sahip olduğu itici gücü ve hedefleri ana hatlarıyla belirlemekte ve başvurduğumuz yöntemi detaylandırmaktadır. Daha sonra, “şüphe” derken ne demek istediğimizi ayrıntılı olarak incelemekte ve bu olgu derecesini Amerikan Müslüman cemaati içinde değerlendireceğiz. Oradan, katılımcılarımızın gözlemlerini üç temel kategori etrafında düzenleyerek inançsızlığa yol açabilecek olası yollara dönmekteyiz: 1) ahlaki ve sosyal kaygılar, 2) felsefi ve bilimsel kaygılar, ya da 3) kişisel travmalardan kaynaklanan şüpheler. Son olarak, raporun sağladığı önemli katkıları yeniden değerlendirerek ve projenin bir sonraki aşamasını önceden görerek sonuca bağlamaktayız.

İtici Güç ve Hedefler

Birleşik Devletler, sanayi sonrası ülkeler arasında dinsellik açısından her zaman aykırı bir değer olmuştur. Dinsel katılım ve inancın açıklanması, II. Dünya Savaşı’ndan bu yana geçen on yıllar içinde gelişen birçok toplumda sürekli olarak azaldıkça, Amerikan dini teamül düzeyleri ve inanç, gelişen dünyada bulunanları daha yakından takip etmiştir. Yine de, 21. yüzyılın başlangıcından beri Amerikan dini görünümünde sert bir değişim olmuştur. Bu bağlamda en dikkate değer olan, son yıllarda dini “olmayanlar” ın (yani, herhangi bir dine bağlı olmayanlar) hızla artmasıdır: 2007 yılında % 16,1 olan Amerikan nüfusunun, 2014 yılında % 22.8’e yükselmesi. Bu eğilimin kısmen desteklenmesi, dini inanç ve teamüllerinin çoklu ölçütleri boyunca diğer herhangi bir nesilden daima daha az dikkatli olan Y kuşağının (yani, 1981 ve 1996 arasında doğanlar) dindarlığının önemli derecede daha az olmasındandır. 

Bu bitişik eğilimlerin etkilerinin, Amerikan Müslümanları üzerinde özellikle çok etkili olabileceğine inanmak için en az iki neden bulunmaktadır. İlk olarak, Birleşik Devletlerdeki Müslümanların büyük bir çoğunluğu ya ilk kuşak ya da ikinci kuşak göçmenlerden oluşmaktadır. Amerika’da göçmen asimilasyonunun tipik öyküsü, peş peşe gelen nesillerin dil, kıyafet ve hatta dinsel kimlik gibi kültürel özelliklerden kaçınarak ya da bunları farklı bir şekilde köreltmek suretiyle kendilerini giderek Amerikan toplumuna bir dereceye kadar dâhil etmesidir. İkinci nesil Amerikan Müslümanlarının (çoğu 11 Eylül saldırılarının hemen ardından rüştünü kazandı) bazı yönlerden ebeveynlerinden daha dindar olduğunun kanıtı var olsa da,  bu genel bulgunun uzun vadede devam edip edemeyeceğini ve yeni nesil ile sürdürülüp sürdürülmeyeceği söylemek için henüz çok erkendir.

İkinci olarak, Amerika’daki Müslümanlar nispeten genç bir topluluktur. Bu, ülke çapında yirmi ya da otuz yıldan daha fazla geçmişi olmayan ve sadece İslami yüksek öğrenim seçeneği bulunan bir avuç caminin kayda değer bir çoğunluğu ile kurumlar açısından doğrudur. Daha da önemlisi, bununla beraber Müslümanlar nüfus istatistiklerine göre en genç dini gruptur.  Böylece, Y kuşağı ve genç Amerikalılar, örgütlü dine karşı bir nefret sergiledikleri ölçüde, Müslümanlar da benzersiz bir şekilde korunmasızdır.

Bunu akılda tutarak, daha kapsamlı bir proje (ve bir dereceye kadar şu anki çalışma) üç rehber soru etrafında düzenlenmiştir:

  • Genel eğilim, Müslüman cemaatindeki Amerika’da faal örgütlü dinden ne ölçüde uzaklaşmaktadır?
  • İnançsızlığı teşvik eden en yaygın nedenler nelerdir?
  • Hem bireysel hem de toplumsal düzeyde şüpheyi imkân dâhilinde azaltmak için hangi uygulanabilir çözüm yolları bulunmaktadır?

Yöntem

Rehber sorularımıza verilecek cevapları derinlemesine araştırmak için ilk olarak Amerikan Müslüman cemaatindeki kurumsal liderlere dikkatimizi verdik. Özellikle, İslam’a olan inancı zayıflamış ya da tümden yıpranmış Müslümanlarla karşılıklı etkileşimlerinin daha iyi anlamak için ülke çapında imamlar, din görevlileri ve gençlik koordinatörleri ile konuştuk. Ortalama yaklaşık bir saat süren görüşmeler, ilk olarak 2016 yılının Şubat ayında başlayarak dört aylık bir dönemde gerçekleşti. Bizim örneğimiz açısından içermenin temel ölçütü, yerel bir kitle ile yüz yüze karşılıklı etkileşim kuran bir yerleşik kurum ile bağlantılı olmasıydı.

Bu sınırlama, 1) özellikle Amerika’daki Müslümanların manevi refaha katılarak görevlendirilen ve 2) belirli ve istikrarlı bir topluluğa fiziksel olarak ulaşabilen görüşmeci havuzlarını bireylere doğru daralttı. Bu kısıtlamalar inanıyoruz ki, rapor, merkezi kaygıları ele almak için en iyi konumluları dâhil etmesini temin ederken, örneğimizi imkân dâhilinde kimin meskûn kılacağına dair kesin bir düşünceye olanak tanıdı.

Bu ölçüt göz önüne alındığında, örnekten hariç tutulan iki dikkate değer potansiyel katılımcı grubu bulunmaktadır. Birincisi, bu çalışma esasen ya sadece sözcü ya da bilim adamı olan ancak bu konuda bilgi sahibi olabilecek kişileri dışarıda bırakmaktadır. Benzer şekilde dışarıda bırakılanlar, her ne kadar bu projenin odak noktası olan bireylerle zaman zaman tam olarak iletişim kurabilirlerse de, karşılıklı etkileşimleri büyük ölçüde çevrimiçi olan ya da aksine düzenli bir yer dışında yerleşik olmayan bireylerdir.

Yine de, Amerikan Müslüman cemaatinin bu daha sınırlı alt kümesini bile örneklendirilmesi zorluklar doğurdu. Nüfusun çıkarına dair (yani, dindaşlarına hizmet eden kurumsal olarak bağlı Amerikan Müslüman liderleri) hiçbir güvenilir veri olmadığından temsili bir örnek olasılığı ihtilaf konusudur. Bu nedenle, biz en iyi mevcut verilere dikkat verdik: Ihsan Bagby’nin Amerika’daki camilere dair 2011 yılına ait raporu. Bagby’in çalışmasındaki bölgesel oranları bir kılavuz olarak kullanarak, aynı zamanda cinsiyet ve ırksal/etnik çeşitliliğin bir ölçüsünü hedeflerken örneğimizi coğrafi olarak ayrı ayrı katmanlar halinde düzenledik. Son örnek, 31 katılımcıyı (27 erkek ve 4 kadın) aşağıdaki gibi coğrafi olarak ayrıntılandırmaktadır: Kaliforniya (4), Teksas (7), Orta Batı (6), New England (2), New York metro alanı (3), Orta Atlantik (4) ve Güney (5).

Bu derinlemesine seçkin görüşmeler, bu çalışmayı hareketlendiren sorular hakkında derinlemesine düşünmüş ve daha iyi anlamak istediğimiz inanç buhranları yaşayan bireylerle karşılıklı etkileşime girmiş bireylerden değerli kavrayışlar sunsa da, bu araştırma tasarımının iki temel ve birbiriyle alakalı sınırlaması olduğu gibi kalmaktadır. İlk olarak, dini liderlerle dine dair kendi derin şüpheleri hakkında konuşan bireylerin deneyimleri, inanç dışına sessizce çıkan diğerlerinden sistematik olarak farklı olabilir. Ne gariptir ki bu kesin vaka, İslam’a dönmeden önceki kendi zihniyetini tartışırken, “Üniversitede dine dair şüpheleri olmuş bir Katolik iken Katolik bir rahiple konuşmayı hiç düşünmezdim” diyen katılımcılarımızdan biri olan bir erkek Müslüman din adamı ile bizimle bağlantılıdır.

Bu suretle, bizim örneğimizde liderlerle konuşanlar, ya hâlâ bir şekilde Müslüman kimliklerine büyük ihtimalle yatırım yaptılar ya da inançlarına henüz bağlandılar. Diğer taraftan, İslam’a karşı artık hiçbir ilgi duymayanların – ister bir inanç sistemi olarak isterse kimlik olarak – rehberlik ve tavsiye için dini liderlere yönelmesi daha düşük ihtimaldi. Bu sınırlamaya dair hafifletici bir etken, görüşmelerimizden ortaya çıkan bilgilendirilmiş değerlendirmelerin, sadece katılımcıların inançlarını terk etmenin dönüm noktasındaki bireylerle doğrudan temaslarından değil ama aynı zamanda bu bireylerin aile ve arkadaşlarıyla karşılıklı etkileşimlerinden de derlenmesidir. Bu başkasından öğrenilmiş hesaplar, tüm tasarım önyargılarına çözüm getirmek için yeterli değilken, katılımcılarımızın bakış açılarında mevcut olan başka türlü boşlukların çoğunu doldurmaya her şeye rağmen yardımcı olmaktadır.

İçeriğimizdeki ikinci olası kör nokta, bireyin inanç buhranının itici gücünün, kurumsal liderlerinin kendileri olma ihtimalinden kaynaklanmasıdır. Aşırı vakalarda, istismarın bazı şekilleri bu olumsuz ilişkiye zemin oluşturabilir. Şüphe, otoritelerin fikir ve davranışları nedeniyle yabancılaşma vasıtasıyla da oluşabilir. Her iki durumda da, bir bireyin herhangi bir dini liderle konuşmak konusunda isteksiz olması muhtemeldir. Bu bireyler, her nasılsa yukarıda bahsedilen aynı dolaylı aile ve arkadaş kanalıyla verilerimizde bazı önermelere yine de sahip olabilirler. En sonunda olsa bile, seçkin düzeydeki algıların kitle düzeyi gerçekliği ile ne kadar uyumlu olduğu, bu raporun sonuç bölümünde ana hatlarıyla belirttiğimiz projenin bir sonraki bölümünde ele alacağımız deneysel bir sorudur.

İlişkilendirme hakkında son bir not. Görüşülen kişilere hassas konular üzerine imkân dâhilinde konuşma özgürlüğü sağlamak için, bu rapordaki hemen hemen tüm alıntılar anonim hale getirilmektedir. Bu nedenle okuyucu, bu çalışma için yapılmış herhangi bir alıntının doğrudan görüşülen kurumsal liderlerin birinden yapıldığını varsayabilir. Anlaşılırlık için ara sıra yapılan küçük değişiklikleri bir yana bırakırsak, doğrudan alıntılar harfi harfine yapılmaktadır. Son olarak, alıntı yaptığımız ifadeler nadiren tek başına bırakılmaktadır (ne zaman kaydedilirse kaydedilsin olduğu gibi alıntılanmış olsalar da) ve biz uygulanabilir olduğu yerlerde, örneğimiz genelinde ne kadar temsil edildiklerine dair bir adalet duygusu sağlamaktayız.

Soru ve Bağlam

“Şüphe” kavramı, kendi tavrında sezgisel görünebilir, ancak düşünüldüğünde hızla daha muğlâk hale gelmektedir. Şüphe, ters olarak inancı olan ikili bir durum mu ya da bu simgelemeler sadece bir süreklilik boyunca devam eden iki nokta mı? İslami gelenek içindeki belli hesapların tarihselliğini sorgulamak, inancı kuvvetlendiren merkezi ilkeleri kuşkuya sokmak ile eşanlamlı mıdır? Bu sorular, kesinlikle dikkatli incelemeye değerken, aradığımız odaklanmış incelemeye uygun olan daha sınırlanmış bir şüphe anlayışı (aşağıda ana hatlarıyla belirlemektedir) yerine çalışmamızda büyük ölçüde hariç tutulmuştur. Bundan başka, okuyucuya bulgularımızdan en iyi şekilde yararlanması için daha fazla yardımcı olmak üzere bu bölüm ayrıca bu tartışmayı çevreleyen daha kapsamlı bağlama dair bazı nesnel ve öznel düşünceler sunmaktadır.

“Şüphe” ile ne demek istiyoruz?

Bulgularımıza geçmeden önce, ilk önce çalışmanın temel kavramını betimlemek önemlidir. “Şüphe” derken, genellikle kanıksanan inanç ve teamüllerinin esaslarını daha iyi anlamak üzere oluşan bir merakı kastetmemekteyiz. Aslında bu bilgi arayışı, tam tersine başlangıçtaki bir huzursuzluk sebep olmuş olsa bile (katılımcılarımızın çoğunun onayladığı gibi) inancın derinleşmesine yol açabilir. Aynı şekilde biz, bireylerin inançlarıyla nasıl daha iyi (yeniden) ilişki kuracakları hususundaki rehberlik arayışına dair örneklerle ilgilenmemekte, İslam’ın esaslarına uygun yaşamadıklarından dolayı endişe etmekteyiz. Açıkça görülüyor ki, bu tür bir “şüphe” kişinin kendi algıladığı eksikliklerle bağlantılıdır ve İslam’ın başlıca gerçeğini kapsamamaktadır.

Katılımcılarımızın her birini görüşmelerimiz sırasında – ve bu raporun geri kalanı boyunca başvurduğumuz –  sırf düşünmeye sevk ettiğimiz bu tür şüphe, bireyleri İslam’ı terk etmenin ya da inançlarını topluca terk etmenin dönüm noktasına getiren bir şeydir. Bu şüphe, belli bir öğretinin açık bir sitemi şeklini alabilir ya da artık yaşamlarında İslam’a ihtiyaç duymayan bireylerde açığa çıkabilir. Bununla birlikte, bu ifadeler zorunlu olarak başka bir örgütlü dine geçiş arzusuyla birleştirilmez. Aslında, bu olayın ortaya çıktığı görüşmelerin her birinde, oldukça nadir olarak açıklandı.

Dahası “İslam’ı terk etmek”, ille de dinin temel esaslarına inanmaya son vermeye dayalı değildir fakat bunun yerine, kişiyi bir anahtar tanımlayıcı olarak değerini düşürmeye yönelten sosyal güçler tarafından şartlandırılabilir. Aslında, bizler burada bireylerin kendilerini sıra dışı olarak ya da artık Müslüman olmadığı şeklinde ne ölçüde algıladıkları ile ilgilenirken bu, ilk çalışmanın merkezinde bulunan bu kendi kendini tanımlamadır. Bu çalışmanın amaçlarını vurgulamak için belirli inançların, teolojik olarak artık İslam cemaati içinde yargılanmayacak bir kişiyi belirli inançların yönetip yönetemeyeceği konusunu araştırmamaktayız. Bu kendi başına önemli bir konudur fakat mevcut ufkumuzun ötesinde derinlemesine, kapsamlı bir teolojik inceleme gerektirmektedir.

Şüphe Bağlamı ve Ölçüsü

Amerikan Müslümanlarının kendilerini buldukları mevcut ortam, inancın sürdürülmesinde benzersiz zorluklar ortaya koymaktadır. Kişi haklı olarak şöyle sorabilir, “Tüm Müslüman toplulukları binyıldan fazla bir süredir tüm bölgeler genelinde inançlarına karşı bir dizi benzersiz zorlukla karşılaşmadı mı?” Bu, duruma göre çok iyi olabilir, yine de şimdiye kadar Amerikan Müslümanların şu anki şartlarını istisna olarak ele almanın sebepleri bulunmaktadır. Her şeyden önce, Müslümanların böylesine büyük mutlak sayıdaki ancak nispeten küçük bir azınlık olarak varlığı, tam anlamıyla eşi benzeri görülmemiş bir şeydir (günümüz Avrupa düzenlemeleri için biraz saklayın). Bu suretle, Müslüman çoğunluğa sahip bir ortamda inancın sürdürülmesini teşvik eden eylemsizlik kuvveti ya da destekleyici güçlerden ziyade Amerikan Müslümanları, onları İslam’dan kopartan pupa rüzgârlarıyla savaşmalıdırlar. Bu mücadele, kısmen, kişinin inançlarını gitgide laikleşmiş (ve ara sıra düşmanca hareket eden) bir topluma sürekli olarak ve bilerek onaylatma ihtiyacını içermektedir.

Dahası, zamanımızın şartlarının birbirine bağlı olması, hem dünyada ne gördüğümüz hem de onu nasıl yorumladığımızla eşleştirilmemiştir. Bir katılımcımızın belirttiği gibi, sosyal medya çağında ve anlık zevkler kültürün ortasında bu soru, bunun         uyumluluğu ve yararından ziyade Allah’ın ve dinin Gerçeği hakkında daha az ilgilidir.

Allah’a ihtiyacım var mı?

Başka yerden alamadığımı neyi İslam’dan alabilirim?

İslam bana mutlu bir yaşam sunabilecek mi?

Başka bir imam, rahatsız edici medya raporlarının günlük bombardımanından doğan inanç tehdidinin altını sert bir ifadeyle çizdi, “DAEŞ döneminde Müslüman olmanın hiçbir gurur verici yanı yok […] On beş yaşında bir çocuğun Müslüman olması için hiçbir neden yok.” Katılımcılarımızın çoğu, mevcut durumu böyle vahim bir şekilde sunmamış olsalar da, genel anlamda Amerika’da Müslüman olmanın “kolay” bir önermeden uzak olduğunu kabul ettiler.

Bununla birlikte, bir olgunun büyüklüğünün bizi sıklığıyla ilgili sonuçlara sürüklemesine izin vermemeye dikkat etmeliyiz. Yani, belirli bir konunun ortaya çıktığı zaman derinden alakalı olduğu konusunda hepimiz hemfikir olabiliriz fakat bu, sınırlı özen ve kaynaklarımıza hâkim olmak için sık sık ve hatta çoğu kez ortaya çıktığı anlamına gelmez. İslam’ı terk eden bir bireyin herhangi bir örneği, inancını sürdürenlere rahatsızlık vermesine rağmen, Amerikan Müslüman cemaatinde bu tür olaylar öyle ya da böyle yaygındır ve daha derin bir araştırma gerektirmektedir.

Bu inanç buhranlarının sıklığı hakkında bize kaba bir fikir vermesi için katılımcılarımızdan kendi özel deneyimlerinin (başka bir deyişle, diğer liderlerle yapılan sohbetlere ve ülke çapındaki diğer topluluklara yaptıkları seyahate dayanarak) ötesinde, sorunun genel algılarının yanı sıra İslam’a karşı şüphe duyduğunu ifade eden bireylerle (ya da kendi aracılarıyla) ne sıklıkla karşılıklı etkileşime girdiklerini belirtmelerini istedik. Önceki bölümde ele alınan sınırlamalar göz önüne alınacak olursa beklenti, bu tür karşılıklı kişisel karşılıklı etkileşimlerin nadir olması olabilir. Konuşmalarımızdan ortaya çıkan şey, bunun yerine oldukça geniş bir deneyim dağılımıdır. Yelpazenin bir ucunda, katılımcılarımızın yaklaşık üçte biri bunun hakkında şüphe eden bireylerle neredeyse hiç ya da çok nadiren karşılıklı etkileşimde bulunduklarını bildirdiler. Yelpazenin diğer ucunda ise bir imam, “Şüphe dolu iman, istisna değil, normdur” diye açık açık belirtirken, bir diğeri bu tür karşılaşmaların haftada üç, dört defa olmasının olağandışı olmadığını söyledi. Örneğimizdeki ortalama (katılımcılarımızın toplam kaba tahminlerine ve düzen anlayışına dayanarak), şüphe eden bireylerle yaklaşık ayda bir ila üç defa karşılıklı etkileşime girilmesiydi.

Öyle ya da böyle karşılaştırma için öncelikli dayanağın yokluğu göz önüne alınacak olursa bu hesaplar, son yıllardaki bir artışı temsil eder ve belirlenmesi zordur. Bununla beraber, ne pahasına olursa olsun derin şüphelerini ifade eden bireylerle en azından yarı düzenli olarak karşılaştığını bildiren katılımcılarımızın çoğu, aynı zamanda dini bir lider olarak rollerini ilk üstlendiklerinden beri bu olayların sıklık derecesinin yükselmiş olduğunu doğruladılar. Amerikan Müslüman cemaatinin (yani, katılımcının belirli çevresinin ötesinde) hem inanç buhranları yaşayan hem de İslam’ı tümüyle terk eden bireylerin yükselişte olduğuna dair bakış açısı etrafında daha da fazla sağlam bir fikir birliği oluştu. Bir katılımcımız, durumu önemsiz gibi gösteren ya da başka bir şekilde durumdan habersiz olan diğer liderler açısından özellikle güçlü bir dil kullandı:

Hiç kimsenin onlara başvurmadığını söyleyen bu imamlar […] Eğer bu konularla hakkında birileri ona başvurmamışsa, bağlantısı kesilir, durumdan bihaber olur. Bu bizim cemaatimizin sorununun bir parçasıdır.

Bu suretle, görüşmelerimiz boyunca bunun soyutlanmış bir sorundan çok daha fazlası olduğu yönünde güçlü bir anlayış bulunmaktaydı. Amerikan Müslümanları arasındaki mevcut şüphe halini tanımlamak için bir avuç dolusu katılımcı “salgın”ın değişkenlerini kullanmak için bile olabildiğince ileriye gittiler. Algı ve gerçeklik her zaman aynı eksende olmasa da, bu olguyu fark etmek için en iyi konumlulardan işittiğimiz kaygı duyma sıklığı, daha derin bir soruşturma yapmayı garanti etmek için kesinlikle yeterlidir. Dahası, yukarıda sunulan sayıların istatistiksel olarak bunu temsil ettiğini iddia etmesek de, sıra dışı ve eskiden Müslüman olan kişilerin, imamlar, din görevlileri ve cemaat liderleri ile geçici olmayan bir karşılıklı etkileşime girmelerinin daha düşük ihtimal olduğu ve bu nedenle yukarıdaki değerlendirmede tam olarak yansıtılmadığı göz önüne alındığında, bu rakamlar, bu olgunun gerçek ölçeğini hafife alındığına dair delil gösterilecektir.

Bir İnanç Buhranına Giden Yollar

Şimdi, şüphenin Amerikan Müslümanlar arasında yaygın bir şekilde dışa vurulduğu yollarla ilgili bulgularımıza geri dönüyoruz. Doğal olarak, bireylerin inançlarının doğruluğundan şüphe etmelerine yön veren belirli koşullar sadece diğerlerinden farklı olacaktır. Dahası, bu konuya dair herhangi bir sistemli verinin seyrekliği göz önüne alındığında, bir takım katılımcılar “yaygın” hale geleceğini düşündükleri durumlar üzerinde bile yorum yapmakta tereddüde düşüyordu. Bu zorluklara Amerikan Müslümanlarının ırksal, etnik ve dilsel çeşitliliğini ekleyin; bu konunun karmaşıklığı bunaltıcı hale gelebilir. Bu zorluklar üzerine derinlemesine düşünen bir katılımcı, bunu şöyle ifade etti: “Bu karmaşık. Bu kolay bir şey değil. Cemaatimizin çok fazla katmanı var.”  Bu altı çizilen vurguya benzer yorumlar, kişiyi inançtan çıkarıp inançsızlığa yönelten hiçbir müstesna gerekçe ya da örnek teşkil eden deneyimin olmadığıdır.

Amerika’daki Müslümanların inanç yolculuklarının her birinin kendine özgü olduğunu kabul etmemize rağmen, görüşmelerimizde bir dizi yinelenen tema ortaya çıktı. Bu kavrayışları daha açık bir şekilde sunmak için bulguları, üç ana başlık altında gruplandırıyoruz: 1) ahlaki ve sosyal kaygılar, 2) felsefi ve bilimsel kaygılar ya da 3) kişisel travma. Bu gruplamaların her birinde, en göze çarpan konuları derinlemesine incelemekte, temsilci ya da aydınlatıcı alıntıları ve zaman zaman durum çalışmasını öne çıkartmaktayız. Ortaya çıkacağı üzere, bu kategorilerin sadece birindeki bir şüphe oluşumu nadiren tümüyle yer almaktadır. Gerçi birlikte ele alındığında, bu hesaplar Amerikan Müslümanlarının şüphelerinin ayrıntılı, ama muhakkak eksik bir resmini çizmektedir.

Ahlaki ve Sosyal Kaygı

Tartışmamız için doğal bir başlangıç noktası; Amerikan toplumunun ahlak ve normlarının, Müslümanların inançlarıyla olan ilişkilerini değiştirmesinde büyük rol oynamasıdır. Başka herhangi bir din gibi, İslam bir dizi ahlaki ve etik emirler içermektedir. Amerikan kültürel sosyal çevresi, kendi yollarıyla, aynı zamanda etik bir vizyon oluşturan belirli kuralcı beklentiler ve değerler ile birlikte anılmaktadır. Gelişimin çok farklı kökenleri ve bağlamları ile bu iki ayrı sistem göz önüne alındığında, gerilim ve karşılıksız çekişme alanlarının yanı sıra çatışma alanları olacak olması sadece doğaldır. Amerikan Müslümanları için bu gerilimler ve çekişmeler, şüpheye yönelik bir itici güç haline gelebilir. Bu alt bölüm, birbiriyle ilişkili iki alan üzerindeki bir odak noktası ile bu kaygıları yorumlamaktadır: İslam tarihinde cinsiyet rolleri ve cinsellik ve özel olaylar.

 Cinsiyet Rolleri ve Cinsellik

İslam’da cinsiyet rolleri, gündemde olan yıllardır süren bir konudur. Bu söylemin ekseninin etrafında döndüğü çok sayıda soru bulunmaktadır: Kadınlar, kadınlı erkekli namaz kıldırabilirler mi? Türban takmak zorunlu mu? Erkeğin ya da kadının “rolü” diye bir şey var mı? Bir katılımcı, bir annenin kız çocuklarına karşı erkek çocuklarına yönelik ayrıcalıklı muamelesinin kendi kızı için nasıl bir şüphe kaynağı haline geldiğini anlattı.

[Annesi] erkek çocuklarına kız çocuklarından farklı davrandı… Şunun gibi; büyük erkek kardeş istediği her şeyi yapar ve anne hiçbir şey söylemez ama iş kız kardeşe geldiğinde kız kardeş için çok daha fazla kısıtlama, azarlama ve disiplini vardır. Bu da onu, kadınların Müslüman cemaatinde gördükleri muamelenin genel durumunu sorgulamaya yöneltti. En nihayetinde dini ve onun “baskı kültürünü” suçlamaya başladı. Bu eninde sonunda onu neden belirli şeyleri içemeyeceğimiz ya da yiyemediğimiz konusunda şüphe etmeye yöneltti. Şimdi, onu inançta agnostik olarak nitelendiririm.

Bir başka katılımcı, İslam ve Müslüman cemaatindeki kadınlara yönelik yapıcı konuşmaların, nasıl önceleri genellikle “saldırgan” manevralar sayesinde menedildiğine dair şöyle bir serzenişte bulundu:

Bazı âlimler feminizmle kavga ediyorlar – insanları ikna ederek kendi tarafına çekmeye çalışmaları gerektiği halde bir tartışmayı kazanmaya çalışıyorlar […][Bu feministler] saldırmaya çalışmıyorlar, sadece ‘Hey, bunun adil olduğunu düşünmüyorum, bana kaygılarımı hafifletecek bir şey ver ve bana saygı duyduğunu göster.”diye söylüyorlar.

Gerçi bu, bir imamın belirttiği gibi, aynı zamanda bir tarafın diğeriyle karşılıklı etkileşime girmek istememesi bile olabilir.

Şahsen, kadınlarla [şüphe hakkında] çok fazla konuşma yapmadım. Nedeni basitçe, inancını terk etmek isteyen kız kardeşlerimizin birçoğuna karşı zaten erkek din adamlarının bu denli saygısız davranması […] ve bunun gerçekten de feminizmin sabit fikirli zincirine doğru, inancı yitirmeye doğru adım atılan taşlardan birine doğru gitmekte olmasıdır. Bu, bir erkek din adamları karşıtı sendromudur.

Bu alıntıların belirttiği gibi, cinsiyet normları kişinin şüphesinin merkezinde bulunduğunda, karşılıklı bir algı ve gerçeklik etkileşimi bulunmaktadır. Bir taraftan kadın Müslümanlar, ana akım anlayışındaki kadın ve erkekler arasındaki ayrımın, İslam’ın cinsiyet eşitliği konusundaki kişisel görüşleri ile bağdaşmadığına inanabilir. Diğer taraftan, zamanla Müslüman teamülleri ile birbirine dolaşmış hale gelmiş kültürel birikimler nedeniyle bu kopukluğun derinliği ve genişliğini yanlış algılayabilirler. Buna bağlı olarak olumsuz yaşanmış bir deneyim, İslam’ın bu konulara dair kuralcı emirlerinin herhangi bir düşüncesini gölgede bırakıyor olabilir. Erkek inanç liderleri ile Müslümanlar içindeki kadınlar arasında kendi kendine varlığını sürdüren muhtemel bir ayrım (liderin konumsallığı üzerine hiç bir şüphe bağlanmadı), bu konular üzerinde önceden ikili konuşmalar yapabilir ve şüpheye giden bu yolu daha da karmaşık hale getirebilir. Bu, bu dinamikteki tüm hareketli parçalar ile kendi içinde daha derin bir incelemeyi kesinlikle hak etmektedir.

Bir başka alakalı ve benzer kalıcı konu, cinselliktir. Flört etme ve sıradan cinsel ilişkiler etrafında dönen kültür, bazı Müslümanların İslam’ın evlilik öncesi ilişki yasaklamalarıyla ilgili hüsrana uğramasına neden olabilir. Şüphe, o zaman, manevi ıstırabı hafifletmek için bir arzuya yönelik ortaya çıkabilir: “Flört [edenler] […] cinsel olarak aktif [olanlar] […] İslam’ın gerçek olması onların yararına değildir. İslam’ın gerçek olmasını istemiyorlar, böylece o şeyleri yaptıkları için kendilerini suçlu hissetmiyorlar.”

Çağdaş Amerikan dini liderler, karşı cinsin çekimine kapılma konusundaki zorlukları ele alırken, toplumdaki kanı ve politikadaki en son değişiklikler, onları çok daha az alışık oldukları bir konuya,  eşcinselliğe karşı mücadele etmeye zorlamıştır. Şüphesiz, eşcinsel eylemlerin İslam’da yasak olduğu ana akım, o Müslümanları aynı cinsiyetteki dürtülerle inançtaki yerlerini sorgulamaya yönlendirebilir. Gerçi, dini liderlerin eşcinselliği ele alma biçimlerinin, doğrudan etkilenenlerin ötesine geçen sonuçları bulunmaktadır.

Durum Çalışması - Ahlaki Uyumsuzluk:  Bir imam, kendisini Müslüman kabul eden ama İslam hakkında önemli çekinceleri olan otuzlu yaşların başlarında genç bir kadınla akşam yemeğinde yapmış olduğu bir sohbeti nakletti. İslam’ın eşcinsellik anlayışına anlam verememiş ve onun doğuştan gelen adalet ve ahlak anlayışıyla bağdaştıramamıştı. Her şeyin Yaratıcısı olan Allah, “farklı bir şekilde doğmuş olan” insanları, ya dinsel nedenle evlenmemeye ya da İslam’ı terk etmeye nasıl mahkûm edebilirdi? Bu kadının, imamın açıklığa kavuşmaya ve (başarmaksızın) düzeltmeye çalıştığı konuyu kavrayışıydı. Kendisini eşcinsel olarak tanımlamamıştı, ama soru Allah’ın adaletini töhmet altında bıraktığı için kendi için inanç ve teolojinin merkezine doğru uzandı. Gerçekten de, belirli bir teoloji ve kutsal adalet inşası ile beraber bu huzursuzluk, şüpheye giden birtakım yollar hakkında bilgi vermektedir.

Tarihi Olaylar

Öğretisel esaslara karşı yükselmeye ek olarak sosyal normlar, Amerikan Müslümanlarının zihninde tartışmaya açık olan bazı bölümlerini de yorumlayabilir. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in (s.a.v.), Hz. Ayşe ile evlenmesi, durumu en iyi biçimde anlatan bir örnektir. İslamofobik kişiliklerin favori hedefi, peygamberlik tarihinin bu önemli anı, gereği gibi doğru bağlamda kavramsallaştırılırsa şüphe için bir açılım sağlayabilir. Benzer şekilde İslam’da kölelik konusu, özellikle genç Amerikan Müslümanlar çevrelerindeki sosyal adaletsizlik konularına günümüzde daha duyarlı olduklarından, sürekli gündeme gelen bir konu haline gelmişti. Bu konuda derinlemesine bir ders veren bir bilim adamının, “‘İslam köleliğin kaldırılması için geldi’ şeklindeki cevap tek kelimeyle yetersizdir” diye ifade ettiği gibi…

Bununla birlikte bazı tarihsel içerikler, çağdaş dünya olayları üzerinde daha doğrudan bir duruşa sahiptir. Terörizmin köklerinin doğru bir değerlendirmesi politik ve sosyal nedenleri kabul ederken, her ne zaman “Radikal İslam” birincil suçlu olduğunda dini unsur sıklıkla ön plana çıkartılmaktadır. Terörist eylemlerin sözde İslam adına gerçekleştirilen çirkin doğası, özellikle liberalizmin ve evrensel hakların zeminine karşı çıkıldığında Müslümanları, inançlarının doğası gereği tahammülsüz olup olmadığını sorgulamaya yöneltebilir. Bir katılımcının adlandırdığı gibi “hümanist bir eleştiri”, bir birey “İslam’ı DAEŞ ile ilişkilendirdiği [ve] bu tür bir vahşetin doğuran bir dinle ilişkili bir sorun teşkil ettiğine inandığı” yerde, bu düşünce silsilesinden ortaya çıkabilir. İslam tarihinin ilk dönemlerinde belli tarihsel olaylara ve savaşlara yapılan atıflar, bu birlikteliklerin ve “İslam barış demektir” şeklindeki basit güvencelerin içinde yer almakta, sonuçta oluşan şüphelere gem vurmak için çok az şey yapmaktadır.

Felsefi ve Bilimsel Kaygılar

Daha felsefi ya da bilimsel bir temeldeki İslam eleştirileri de, katılımcılarımızın şüphe eden Müslümanlar ile yaptığı görüşmelerde belirgin bir şekilde ön plana çıkmaktadır. Evrim konusu, bu konuşmalar içinde en yaygın bir şekilde gündeme getirildi ve bu yüzden ilk olarak, onu kendi içinde ele almaktayız. Daha sonra, İslam’ın genellikle bilim ve akılcılık ve bu olumsuz ilişkinin yarattığı mevcut hayal kırıklığı ile çelişen algısının altını çizerek belirtmekteyiz.

Evrim Teorisi

Eşcinsellik ile ilgili muhafazakâr görüşleri destekleyenlere hoşgörüsüzlük suçlamaları yüklenebildiği gibi, evrim teorisi riskinin bütününe katılmayan bireyler de “bilime aykırı”, “yobaz” ve “akılsız” olarak yaftalanmaktadır. Böylece, Amerika’daki dini liderler bu teorinin manevi çıkarımlarını ele alırken aynı zamanda evrimsel teorinin şartsız bir onayından daha azını benimseme ile ilişkilendirilmiş sosyal damga konusunda daha kapsamlı olarak gezinmelidirler. Bir katılımcı, bu konunun sıfır-sonuçlu bir teklif olarak şekillendirilmesinin – yani, “Ya evrime inanırsınız, ya da İslam’a inanırsınız” – evrim teorisinin kendisinden kaynaklanan herhangi bir düşünsel zorluğun ötesinde, kişinin inancına zararlı olduğunu kanıtlayabileceği fikrini yürüttü.

Her iki aşırı uç da zarar vermişti. Minbere çıkıp [evrime inanmak] küfürdür diyen insanlara sahipsiniz – bu tek kelimeyle yanlış. Evrim kavramı çok engindir ve çoğu açıklanmış kaynaklarımızdan hiçbiri ile çelişmez. Diğer yandan, siz, bu aşağılık kompleksine sahipsiniz […] bilime karşı sorgulanmamış itaat ve bu alandaki ne var ne yoksa her şeyi kabul etme hevesi.

Bizim örneğimizdeki hiç kimse, Darwinizm kuramını öğrendiklerinde bazı Müslümanların hissettikleri endişeyi göz ardı etmemiş olmasına rağmen katılımcılar, bu teorinin doğurduğu teolojik zorlukları yeterince ele almanın ne kadar zor olduğunu değerlendirmede farklılaştılar. Bu konu hakkında birkaç açıdan derinlemesine düşünmüş bilim adamı, aldığı iğneleyici sorulara ikna edici cevaplar bulmak için verdiği mücadele hakkında açık yüreklilikle konuştu.

Evrim teorisinin, düşünsel geleneğimizde şimdiye kadar yaşadığımız en büyük sorunlardan biri olduğunu söylerken çok samimiyim… Birçok imam, bunun sadece bir teori, bir gerçek olmadığını - bunu çok saçma olduğunu söyler […] Bunu söylemem, Darwinizm’e bir çözüm bulduğum anlamına gelmez. Bu derslerde söylediğim şeylerden biri: Bilmiyorum, gerçekten bilmiyorum […] Fakat evrim teorisi değiştirilebilir ve İslami bir dünya görüşü içinde uygun hale […] getirilebilir ve şu an için buna inanabilmemin tek yolu bu.

Bir lider her nasılsa, bilimsel bilginin araç ve sınırlarının açıklığa kavuşturulmasının, cemaatin bir üyesi tarafından dile getirilen endişeleri bir anlığına dindirmesi için yeterli olduğu konusunda kendinden emindi. Bir başka imam da konuyla ilgili daha bir emin görünüyordu: “Eğer [birileri] evrim hakkında bir şüphe duyarsa, onu şeyhe götürün ve şeyh bunu açıklığa kavuşturur. Dava kapandı.” Bu farklı yanıtların işaret ettiği nokta, sadece bu konuyu ele almak için en iyi yol değil ama aynı zamanda bunu ele almakla görevli liderlerin bunu yapacak nitelikte olup olmadığı etrafındaki fikir birliği eksikliğidir.

Bilim ve Din Arasındaki Algılanan Bağdaşmazlık

Din ve bilimin uzlaştırılamaz olduğu daha kapsamlı algı ile uyumlu olarak – oldukça göze çarpan halk aydınları ve “yeni ateistler” tarafından savunulan bir konum – bazı katılımcılar, bilimsel temelli şüphelerin özellikle üniversite çağındaki Amerikan Müslümanlar arasında nasıl beklenmedik biçimde ortaya çıkma eğiliminde olduğundan bahsetti. Bir görüşmeci, güneşi durağan olarak tanımlayacak gibi görünen ayetler ışığında Kur’an-ı Kerim’in “bilimsel olarak yanlış” kabul edilip edilemeyeceğine dair bireysel bir sorgulama ile karşılaştığını bildirdi.

Durum Çalışması - Bilimsel Uyumsuzluk: Bir katılımcı, bir üniversite öğrencisi olan kızının İslam’ı terk etmenin eşiğine gelmiş olmasından korkan bir annenin hikâyesini nakletti. İmam, kız ile bire bir görüştüğünde, kızın biyomedikal öğrencisi olarak inançla olan mücadelesini itiraf etti. Öğrenmekte olduğu bilgilerin, İslami bilgi kaynaklarıyla çelişmesi o kadar da fazla değildi fakat daha fazla olan şey, onun bilimsel bir eğitim alırken yürüdüğü yolun dini öğrenimine tam bir tezat teşkil etmesiydi. Daha belirgin olarak ikincisi, üniversite çalışmaları sistemli ve cazip iken onu inancın yüzeysel bir anlayışı ile bırakan ritualistik ve kültürel bir karışım olmasıydı. Görüşülen kişiye göre, bu hikâye oldukça tipiktir. Önemli biçimde İslam’dan basitçe “daha inandırıcı” olan bilimden ziyade, bilimsel bir anlayış sisteminin, birçok Amerikan Müslüman’a öğretilen İslam’ın dağınık ve sığ düşüncesinden daha kapsamlı ve anlaşılır bir hal alması çoğu zaman mümkündür.

Felsefi Kaygılar

Bilim ve din sorularının ötesinde, katılımcılar daha fazla felsefi düşüncelerden dolayı ortaya çıkan şüpheleri de kaydettiler. Bu tür kaygılar, özellikle kendi üniversite sınıfları ve okul arkadaşları vasıtasıyla din eleştirilerine sıklıkla maruz kalmış olan Müslüman üniversite öğrencileri arasında yaygın hale geldi. Tanrıbilim konusunun – yani, “kötülük sorunu”, “iyi bir Allah nasıl acı çekilmesine izin verebilir?” vb. – nasıl şüpheye giden ortak bir yol olduğundan daha önce bahsettik. Diğer yollar, imkânı dâhilinde daha bilgi felsefesiyle ilgilidir. Kendi cemaat üyeleri tarafından katılımcılarımızdan Allah’ın var olduğu ve İslam’ın doğru olduğunun kesinliğini kanıtlamanın nasıl mümkün olduğunu açıklamaları istendi. “Kanıt” gelmediği zaman, bu, sorgulayıcıların inancının tüm bölümlerini etkileyen bir şüphe kaynağı haline geldi. Onların aklında, eğer Allah’ın var olduğuna dair tatmin edici hiçbir kanıt yoksa o zaman, İslam’da günde beş kez namaz kılmak, alkolden vb. uzak durmak gibi kişisel dini yükümlülükler gibi başka herhangi bir şeyin kanıtı nasıl olabilir?

Kişisel Travma

Şüpheye giden son yolumuz olan kişisel travma, katılımcılarımızın bildirdiği konuşmalar arasında belki de en yaygın olanıdır. Bu sıklık, zaman zaman yukarıda tartışılan diğer şüphe kaynaklarını bildiren ya da güçlendiren, gerekçelerinin birincil olduğu açık bir algıyı kazanmayı zorlaştıran bazı kişisel travma biçimlerine borçludur. Bu kesinlikle şüpheye dair sosyal ve düşünsel temellerin samimi olmadığını söylememekte; daha ziyade bu eleştirilerin ileri sürdüğü örneklerin, bilinçli olarak ya da bilinçaltında daha derin, daha gizli bir yakınmayı maskeleyebilmesidir.  Emin olmak için kişisel travmanın kendi içinde dışa vurduğu çok sayıda örnek vardır. Görüşmelerimizde gözlemlediğimiz çeşitliliklerin çoğunu yakalayan aşağıdaki üç durumu ele almaktayız.

Kişisel – Uzatılmış

Şüpheye yol açan bir travma türü, uzunca bir süre genellikle yıllarca vuku bulmaktadır. Bu, bir aile dostu ya da cemaat liderinin kontrolü altında gerçekleşen çocuk istismarı, aile içi şiddet ya da taciz şeklinde olabilir. Bu görüntü ve söz konusu olaylarda kurbanın büyük ihtimalle kim olacağına dair bildiklerimiz göz önüne alındığında, imamlara bu türden yakınmalarla gelenlerin çoğunlukla kadınlar olması şaşırtıcı değildir.

Bana bir sürü genç kız geldi […] Hemen hemen her zaman, baba ya da anne ya da taciz edici bir ilişki ya da evlilik tarafından gerçekleştirilen istismarlar mevcut ya da türban ile ilgili travmatik bir deneyim yaşamışlar – türbana girmeye zorlanmışlar. Bana inanç buhranları ile gelen kadınlar, bu düşünsel eleştirilere karşılık neredeyse her zaman travma yaşamaktadır.

Kişisel – Akut  

Travma, yakın bir aile üyesinin ölümü, ciddi bir hastalığın teşhisi ya da boşanma gibi aniden de ortaya çıkabilir. Görüştüğümüz kişilere göre, bu yaygın bir şüphe kaynağı değildi. Gerçekten de bazı katılımcılar, ani bir trajedinin kişiyi İslam’ı terk etme noktasına getirdiği zaman hiçbir olayı hatırlayamadıklarını itiraf ettiler. Hatta bazı katılımcılar, tersinin daha muhtemel olduğu – bu türden bir kederin, kişinin inancını güçlendiren bir araç olduğunu yorumunda bulundu. Bütün bunlar, bir şüphe kaynağı olarak akut travmanın önemini azaltmamaktadır. Aksine, daha önce de üstü kapalı bir şekilde bahsedildiği gibi bu, hemen anlaşılmasa da aşağıdaki durum çalışmasının vurguladığı gibi akut kederin altında yatan şüphe nedeni olabilir.

Durum Çalışması – Kişisel Travma: Görüşülen bir kişi, bize kendi başına karar veremediği teolojik bir ikilem yüzünden önde gelen bir imam tarafından kendisine sevk edilen bir öğrenci hakkında bir hikâye anlattı. O, ilahi iradeyle özgür iradeyi bağdaştıramadı ve bu görünen çelişki nedeniyle tüm dinlerin “düzmece” olması gerektiği ve Allah’ın Kendisinin var olmayabileceği sonucuna vardı. Bu katılımcı, genç adamla mantıklı bir şekilde ilgilenmek için zaman harcadı ve hikâyenin daha fazla olduğunu sezerken bu genç adamın mantığındaki kusurları işaret etti. Konuşmadan sonraki gün genç adamı, bir kez daha konuşmaya başladıkları sabah namazında gördü. Bu sefer, konuşmanın tonu değişti. Öğrenci bir önceki gün olduğundan daha az saldırgandı ve daha fazla soru sordu. Öğrenci, bu tamamlayıcı konuşmanın üzerinden çok geçmeden kardeşinin bir araba kazasında sonucu ölümünün ardından ağlamaya başladı.

Yukarıdaki durum çalışması, herhangi bir bireysel şüphe örneğini şekillendirebilen çoklu katmanların altını çizmektedir. İlk olarak göze çarpan sorun, İslam’da algılanan teolojik uyumsuzluklardan biridir. Bununla birlikte, bu yüzeysel tedirginlik altında travmatik bir yaşam deneyimi bulunmaktadır. Sevdiğimiz birini kaybetme acısının ötesinde daha derine inersek, trajedinin dini çerçevede işlenmesindeki yetersizliğin şüphenin temel nedeni olabileceğini görürüz.

Bundan başka bu olay, görüşmecilerimizin birkaçının gözlemlediği maskeleme olgusuna işaret etmektedir. Yukarıdaki hikâyede olduğu gibi bu, daha temel sıkıntıları gizleyen yüzeysel yakınmalar biçiminde olabilir. Bununla beraber bu, bireylerin daha “kabul edilebilir” sorunlar hakkında konuşmayı tercih ederek şüphelerini tümüyle maskeledikleri bir durum da olabilir. Örneğin görüştüğümüz kişilerin bir kısmı, bireylerin genellikle, görünüşte ortak bir konu – örneğin, aileleriyle ilgili sorunlar, uyumakta zorluklar, vs. – hakkında konuşma isteğiyle onlarla geldikleri ama durumlarının tecrübeli ve empatik bir değerlendirmesinin, konuların çok daha derine indiğini ortaya çıkardığından ve her nedense, onların rahatça konuşma konusunda huzursuz olduklarını kısa zamanda açıklığa kavuşturduğundan bahsetti. Bu nokta, sayısız ve bazen de gizli şüphe katmanlarını tam olarak tanımlamak şöyle dursun onlara hitap etmenin üstünde durmaktadır.

Toplumsal

Son bir travma şekli, Müslüman cemaatinin üyeleriyle girilen karşılıklı olumsuz etkileşimler yoluyla gelmektedir. Yani, bireylere cami ya da diğer müşterek alanlarda ya üstü kapalı bir şekilde ya da açık bir şekilde davetsiz oldukları hissettirilebilir ve sonuç olarak bu olumsuz deneyim, inancın kendisindeki bir eksiklik ile ilişkilendirilebilir. Zaman zaman tetikleyici durum, tekrarlı ve açık ayrımcılık biçimini alabilir.

Durum Çalışması – Toplumsal Yargı: Detroit şehrindeki Amerikalı genç siyahî bir kadın, büyükannesi de dâhil olmak üzere sülalesinin çoğu Hıristiyan olarak kalırken Müslüman olarak büyüdü. Genç kadın, iyi bir İslam eğitimi aldı ve düzgün yetiştirildi fakat imama göre, Müslüman kimliğini sağlamlaştırmaya yardım etmek için gereken İslami “kültür”den yoksundu. Ayrıca hayati bir şekilde eksik olan şey, daha geniş olumlu bir topluluğun etkisiydi. Camilerde yaşadığı deneyimler, sürekli olarak olumsuz olmuştu. Örneğin, camiye giden diğer Müslümanlar tarafından kıyafetini eleştirilir, sıklıkla “yargılanmış” hissederdi. Bu deneyimlerle inancını yitirmişken bir gün büyükannesinin kiliseye giderken ona katılması için yaptığı teklifi kabul etti. Kilisede ona kollarını açan, ona sarılan, onu kucaklayan, vaiz Allah’ın sevgisini ve insanların birbirlerini sevmesini vurgularken onu yemeğe davet eden kadınları buldu. Çok geçmeden, İslam’ı terk etti ve bir Hıristiyan oldu.

Durum Çalışması – Toplumsal Irkçılık: Bir imam, İslam’ı birkaç ay ya da birkaç yıl sonra değil, yaklaşık yirmi yıl Müslüman kaldıktan sonra terk edip, dinini değiştiren bir kişiyi anlattı. Tipik zaman sürecinden daha uzun olmasının ötesinde bu durum, bu adam İslam’ı terk ettiği zaman, eşi ve ergen çocukları da onu takip edip inançlarından çıktıklarından dolayı kayda değerdir. Bu (insanın) hayatını değiştiren kararı verdikten bir süre sonra, söz konusu adam bir görüşmecimize yakalandı ve Müslüman cemaatindeki ısrarlı ırkçılığın nihayetinde nasıl zihninde teolojik şüpheleri uyandırdığını açığa vurdu.

İslam’ın ilk beş, on yılı için, “Evet, bu insanların ırkçı olduğunu biliyorum, ama Allah ve O’nun Resulü, Allah ve O’nun Resulü’dür” [diye kendi kendine düşündüğünü] söyledi. Nihayetinde inançla ilgili derin şüphelere [yol açan bu kesinlik]: “İslam’ın bu insanları kendine döndürememesinin nedeni, belki de İslam’ın dönüştürücü bir rolü olmamasıdır; bu yüzden eğer İslam’ın dönüştürücü bir rolü yoksa o zaman doğru değildir […] o zaman balık adeta baştan kokmuştur.  

Toplumsal travma söz konusu olduğunda, ırk ve cinsiyet her ne kadar sık sık tekrarlanan meseleler olsa da, daha kapsamlı bir nesilsel uçurum da bu olumsuz etkileşimlere katkıda bulunabilir. Bu dinamikler kısmen sözde “üçüncü uzay” ya da “camisizleştirme” hareketi hakkında bilgi verir. En sonunda, toplumsal bir yol kanalıyla şüpheye yol açan çoklu ve kesişen mihenk taşları bulunmaktadır.

Sonuç

Türünün ilk örneği olan bu rapor, ılımlı ama önemli bir hedefe sahipti: Amerikan Müslüman cemaatindeki şüphe kaynaklarını anlamak ve incelemek için bir referans değerlendirme sağlamak. Bu rapor, Amerika genelindeki Müslüman kurumsal liderlerin bilinçli algılarını saptayarak böylesi bir referans noktası oluşturmaktadır. Bu incelemeden iki temel anlayış ortaya çıktı. İlk olarak, derinlemesine yaptığımız görüşmelerden toplanan veriler, Amerikan Müslüman cemaatindeki şüphe sorununun sadece bir şiddetten kaynaklanmadığını (yani, sorunun büyük olduğu, ama tamamen nadiren olduğunu) ileri sürmektedir. Daha doğrusu, katılımcılarımızın, kendilerini “normal” olarak tanımlayan şüpheci bireylerle yarı düzenli, ortalama olarak, bu karşılıklı etkileşimleri çok sık deneyimleyen bir kaçıyla karşılaştığı görünmektedir.

Bu raporun ikinci temel katkısı, şüpheye yol açan bazı yolların detaylandırılmasıdır. Bireysel düzeyde inanç buhranlarının ince ayrımını ve özelliğini kabul ederken, toplam düzeyde bütüncül bir şüphe resmi sunan bir araya getirilmiş tekrarlayan temaları tanımlayabildik. Genellikle şüpheden kaynaklanan üç düğüm – ahlaki ve sosyal kaygılar, felsefi ve bilimsel kaygılar ve kişisel travma – ille de karşılıklı olarak ayrıcalıklı değil, ama sıklıkla birbiriyle örtüşebilir ya da birbirlerini güçlendirilebilir.

Bu mevcut temel çerçeve ile bakıldığında gelecek araştırmalar için birkaç yol bulunmaktadır. Bir yol, Amerikan Müslüman cemaatinin belirli kesimleri genelinde farklı kaynakları ve şüphe dışavurumlarını hedefleyecekti. Bu rapor, ırk, cinsiyet ve yaşın en çok hangi şüphe biçimlerinin daha etkili olduğunu koşullandırabilen bazı yolları zaten vurgulamıştır. Benzer şekildeki din değiştirmeler, zaman zaman nüfus istatistiklerindeki daha geniş kategorilerle karşılıklı etkileşim içinde olabilecek ve bunlarla ilişkili etkileri arttırabilecek bir dizi benzersiz zorlukla yüz yüze gelmektedir. Bu suretle, Amerikan Müslümanlar hakkında genel sonuçları çizerken en başta gelen amaç, toplum içinde herkese uyan bir şüphe modeli ile yetinmememiz gerektiğidir. İkinci bir yol ve aslında devam eden projemizin bir sonraki aşaması, burada sunulan nitel incelemeden derlediğimiz öncelikler dizisini, nicel olarak test etmek ve ayrıntılı bir şekilde hazırlamak olacaktır.

Daha özellikli olarak, Müslüman liderlerin algısının, İslam’ı terk etmiş olanların yanı sıra içinde şüphe yaşayan Müslümanların gerçekliği ile bağdaşıp bağdaşmadığını ya da kendilerini sıra dışı Müslümanlar olarak görüp görmediklerini daha sonra incelemeyi planlamaktayız. Seçkin düzeydeki bulgular, kitle düzeyine eşlenecek mi ya da liderlerin içinden çıkılmaz hale getirilmiş görüşleri ve fiili gerçekler arasında çelişkiler olacak mı? Çok sayıda anket incelemesi ve derinlemesine yapılan görüşmeleri birleştiren bir karma yöntemli yaklaşımla, şüphe eden sıra dışı ve eskiden Müslüman olan kişilerin tutum ve sezgilerini, Amerikan Müslüman cemaatindeki şüphe anlayışını yayıyor olsa da henüz yeni oluşmaya başlayan anlayışımızın bünyesine dâhil etmeyi amaçlamaktayız.

[1] Bu ayrışmaya genel bir bakış için bkz. Peter Berger, Grace Davie ve Effie Fokas, Dindar Amerika, Laik Avrupa ?: Bir Tema ve Çeşitlemeler (Aldershot, İngiltere: Routledge, 2008). Amerika'da dinin istisnai duruşuna dair daha yeni bir değerlendirme için bkz. Pew Araştırma Merkezi“Genel Olarak Yoksul Ulusların Dine Olan Eğilimi Daha Fazla; Zengin Ulusların Daha Az, ABD hariç” 19 Nisan 2016, http://www.pewresearch.org/facttank/2016/04/19/5-ways-americans-and-europeans-are- different/ft_16-04-14_religioussalience-update/.

[2] Pew Araştırma Merkezi“Amerika'nın Değişen Dini Doğası” (Washington, DC: Pew Araştırma Merkezi, 2015).

[3] Ibid.

[4]  Pew Araştırma Merkezi“Müslüman Amerikalılar: Yabancılaştırmada Hiçbir Büyüme Belirtisi Yok ya da Aşırıcılık için Hiçbir Destek Yok; Ana Akım ve Ilımlı İslam” (Washington, D.C: Pew Araştırma Merkezi, 2011).

[5] Bakınız, örneğin, Youssef Chouhoud“(Müslüman) Amerika İstisnailiği: Amerika'daki Genç Müslümanlar arasında Kavramsallaştırma Dindarlığı” (Yüksek Lisans Tezi, Lehigh Üniversitesi, 2011); David Voas ve Fenella Fleischmann“İslam Batıya Kayıyor: Birinci ve İkinci Nesillerde Dini Değişim”, Sosyolojinin Yıllık Gözden Geçirmesi 38, no. 1 (2012): 525–45.

[6] Dini kurumların göreceli başlangıç dönemi için bkz. İhsan Bagby“Amerikan Camii 2011”, ABD Camii Çalışması 2011 (Amerikan-İslam İlişkileri Konseyi, 2012). Amerika'da İslami yüksek öğretim seçenekleri açısından, mevcut sayı dördü gösteriyor: Kaliforniya Berkeley’deki Zaytuna Üniversitesi, Kaliforniya Claremont’daki Bayan Claremont İslami Enstitü, Illinois Chicago’daki Amerikan İslam Üniversitesi ve Massachusetts Boston merkezli Amerikan İslam Enstitüsü.

Bu eğitim kurumları benzer şekilde nispeten yenidir ve her biri sadece son on yılda şimdiki halini almıştır.

[7] Pew Araştırma Merkezi“Amerika'nın Değişen Dini Doğası”

[8] Daha şüpheli “üçüncü uzaylar” için bol yer verilmiş olsa da çoğu kez bu örgütler, tuğla-harç çeşitliliğinden oluşuyordu

[9] Bagby“Amerikan Camii 2011”

[10] Bölgesel simgeler, katılımcılarımızın baz alındığı aşağıdaki eyaletlere denk gelmektedir: New York Metrosu (New York, New Jersey, Pennsylvania); Orta-Atlantik (Washington, D.C., Maryland,  Virginia);  New England (Connecticut,   Massachusetts);   South  (Kuzey Carolina, Georgia, Florida, Tennessee); Midwest (Illinois, Michigan).

[11] Hemant Mehta“Neil deGrasse Tyson neden inandığını ve neden sebebinin barıştırılamaz olduğunu açıklıyor”

 Dostane Ateist, 10 Eylül 2016 tarihinde http://www.patheos.com/blogs/friendlyatheist/2014/01/21/neil-degrasse-tyson-explains-whyhe- believes-faith-and-reason-are-irreconcilable/ adresinden erişildi.

[12] Bkz. “Çocukların Cinsel İstismar İstatistikleri” 7 Ağustos 2016 tarihinde  https://victimsofcrime.org/media/reporting-on-child-sexual-abuse/child-sexual-abusestatistics adresinden erişildi; “Cinsel Şiddet Mağdurları: İstatistikler | RAINN” 7 Ağustos 2016 tarihinde  https://www.rainn.org/statistics/victims-sexual-violence adresinden erişildi.

Disclaimer: The views, opinions, findings, and conclusions expressed in these papers and articles are strictly those of the authors. Furthermore, Yaqeen does not endorse any of the personal views of the authors on any platform. Our team is diverse on all fronts, allowing for constant, enriching dialogue that helps us produce high-quality research.

Authors